30 Ekim 2015 Cuma

Koca Bir Çınar ve Şairi Hatırlamak


kürekler sakalını çeker 
su da öpüşür yosun,
denizler saçlarını uzatır kıyıya
...
kıyılar kulaklarını çekmesin diye lodosun
haydı kıyılar
kıyılar başlayın yeni bir şarkıya

yaşam öyle bir koridor ki 
acılarla dolu masanız 
unutmak o kadar zor ki
NE ÇIKAR HATIRLASANIZ



Hüseyin Avni Dede 'nin "Çınaraltı Bir Nümismat Türküsüdür" (*)  şiirinden ... Dede'ye selam olsun , hatırımızdasın Dedeeee )

(*)  Tek Şekerli Çınaraltı Kitabı - Hüseyin Avni Dede 
Fotoğraf : Olgun Doğanay 

27 Ekim 2015 Salı

Kara An Kara - Kapkara Bir Ülke

Ne olduysa  o kara  7 Haziran Sabahı başladı desek herhalde yanılmayız .  Bu anlamda hemfikir isek , o halde  bu işin sorumlularını da çok net görmüş oluruz .

Tabi  olayın adı " Terör , şiddet , ölüm "  olunca  ne yukarıdaki kadar dar bir çerçeve ile  ne de  birkaç isim ve  durum ile açıklanmaz tüm gerçekler. Ve biliyoruz ki kökleri çok derin , insanlık tarihi kadar derin bu işin ...

Ama o derinliğe indikçe  İnsanlık tarihinde  terör ile beslenen güçlerinde hep aynı ve benzer olduklarını görebiliriz .

Çıkarlar uğruna  cana kıymanın , canlara kıymanın gözardı edilişi umursanmayışı 

Oysa masum ve günahsız , derdi yalnızca  BARIŞ olan " gökyüzüne kansız bakmayı isteyen " insanları dahi umursamazdı  terörün baronları ... Tıpkı  bir hiç uğruna şehit edilen günahsız saf askerler gibi ...

10 Ekim 2015'de  Ülkenin Başkenti ANKARA'da  "Savaşa İnat , Barış Hemen Şimdi , Barış , Emek  ,Demokrasi Mitingi" ni düzenleyen  birçok STK'nın  toplanma alanı olan Ankara Garı önünde patlatılan iki canlı bomba ile  o AN itibarı ile  KARA bir  dünya içine sürüklendik insanlık olarak .  

102  insan öldü  belki ama  80 milyon insan yaralandı aslında , farkında olsun olmasın 6 Milyar'ın da yüreğine bir sızı düştü elbet  ...

Böyle bir eylem ve ölümlerin ardından  katılımcıların profilleri üzerine dil uzatmak kadar da ahmak bir şey olamaz düşüncesindeyim  . Her kim olursa olsun  içinde  "Barış " olan demokratik bir hak için sokakta yer alıyor ise  bu masumiyete çekilen bombanın pimi tüm insanlığa çekilmiştir .  Önünde ardında sağında solunda ki hiçbir siyasi kimliğin önemi kalmaz.  Bu yüzden iç dünyalarında   ve hayatlarında  hiçbir zaman en ufak bir  hak arama arayışı peşinde olmamış, hele ki hiçbir zaman sokaklarda ya da meydanlarda yürümemiş ( o miting İstabul'da olsaydı , belki bende üzerimde hiçbir siyasi kimlik barındırmadan BİR İNSAN  olarak BARIŞ adına orada yürüyor olacaktım şüphesiz ! Bilmem empati yapar mısınız ? ) kimi zavallıların  ,  kapalı kapılar ardında ,  kendilerine ait olmayan şişirilmiş medyatik duygu ve düşünceleri ile  içsel cahilliklerinin dehlizlerinden gelen  ve  teknoloji harikası  cep telefonları ya da bilgisayarlarının tuşlarına dokunarak  sosyal medyaya salladıkları  kıytırık düşüncelerinin hiçbir önemi olmadığı gibi, bu saçma yorumları aynı zamanda olayın gerçek katillerine gizli bir destek ötesine geçmeyecektir .

Özgürlük , Barış  ne bu ülkede belli bir etnik kimlik için lazım ve gereklidir , ne de dünyanın kimi ülke ve bölgelerinde ki kimi insanlar  için !   Özgürlük ve Barış  dünyadaki tüm bireylere  her zaman lazım ve gereklidir .  Sıcak folluklarında yumurtlamak için şartlanmış tavukların bunu anlamamaları yüksekte uçan özgür kartalları bağlamamaktadır . Onlar her zaman ruhlarına uygun olanı seçeceklerdir . O da daima  " Özgürlük" olacaktır .


İnsan olan insan  masumiyete çekilen her bombanın acısını kayıtsız şartız hisseder ve yaşar ve asla unutmaz ve de hesabını sorar !  Hesap soracağınız en demokratik noktanız da sandıklardır ey insanlar !

Giderken hep düşünün , çok düşünün , hatta hiç aklınızdan çıkarmayın

Berkin'i , Ali İsmail'i döverek öldürenleri , Özgecan'ı  ,  Suruç'ta öldürülen gençleri  ,  sonu gelmeyen şehitlerimizi ve son yıllarda  artarak ölüm ülkesine döndürülen topraklarımızı

ve  SON olarak ;

AN-KARA'yı  ve   O masum insanlarımızı unutmayın!


EK Bilgi :  Şunları da UNUTMAYIN !


7 Haziran  ile  1 Kasım Arasında yaşanan terör saldırılarının  kısa tablosu :
Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde 20 Temmuz’da meydana gelen canlı bombanın patlamasıyla 34 kişi hayatını kaybetti, 103 kişi yaralandı .
10 Ekim , Ankara 'da  iki ayrı bombanın patlamasıyla 102 kişi hayatını kaybederken 244 kişi de yaralandı. 

Ayrıca ,  7 Haziran- 30 Ekim arasındaki 167 güvenlik görevlisi (asker, polis ve korucu) şehit oldu. 
Çatışmalarda 453 terörist öldürülürken, biri İran uyruklu, 19′ u çocuk 242 (Suruç ve Ankara patlamaları dahil) sivil vatandaş hayatını kaybetti.


Yazdan Geriye Kalan Bir Anı : %100 Metal Fest - Headbangers Weekend

Ülke  neredeyse bütün yazı  aydınlık ve pırıl pırıl günlere nazire yaparcasına karanlıklar içinde ve kabus gibi geçirdi gerçekten de .  Seçimin sonucu ortaya çıkan siyasi belirsizliği daha da belirsiz yapmak için siyasetin başındaki malumlar  ne kadar da uğraştılar  ve koskoca yaz  uçuverdi parlak günleriyle kara yazgı gibi elimizden ...

Bu karanlık günlerden arda kalan birkaç güzelliği de bu iç karartımızdan olsa gerek sayfalarımıza  yer etmeye fırsat dahi bulamamışım .

KaraYaz'da  ve Kara giyinen çocukların  festivali 

% 100 Metal Fest - Headbangers Weekend   Rock festivali  işte bunlardan biriydi .  Bu defa festival  Beşiktaş'da yani eve yakın,  ulaşımı kolaydı .  Byfuss , Ajan  çerçeveli kemik kadromuza son gün  Emre ve Orkun'un da katılımı ile festivali Tayfalar ekibi olarak  güzel ve eğlenceli tamamladık .

Çok grup vardı ama işten gelip yetişebildiklerimize  yaklaşık her günün son dört grubunu yakalama şansımız vardı. 

Festivalden en aklımda kalanlar şöyle 

İlk gün :
Moonspell :  Sahneye  çıkardıkları  oryantal ile  bir Portekizli rock grubunu canlı dinlemek gerçekten güzel bir deneyim ve farklı  kültürden bir  rock grubu kolleksiyonu adına kendimce önemliydi .  

Ensiferium ve Katatonia  aklımda fazla yer edecek kadar hafızama kazınamadı .

İkinci Gün :
Tüm grupların hepsini  beğendim . 
Rotting Christ :  Yunanlı Rocker kardeşlerimizi hem izlemek hem dinlemek hemde sahnede ağırlamak bence kıymetliydi .  
Carcass :  Çok eski geçmişe sahip bu grubu dinleyemeyecek kadar sert bulmuştum konser öncesi . Ama sahneye çıktıklarında çalış teknikleri ve temiz soundları ve  tempoları  gerçekten bir İngiliz Rock grubu farkı ve kalitesini net olarak gösteriyordu  festival sahnesinde .  Carcass'ı saygıyla dinledim .  Kapının dışından da olsa  yalnızca Carcass'ı dinlemek için geldiğini  söylemişti Parkinson Şeref  karşılaştığımızda bana .  Dinlerken  " Haklıymışsın be adaş" diye geçirdim aklımdan ...
Therion :  Ve sonra  Therion çıktı sahneye ,  muhteşem bir sahne dağılımı kalabalık bir kadro ,  19 yy. kıyafetlerini andıran kostümüyle  soprano bir hanımefendinin vokali ile zenginleşen müzik  senfonik bir sound ile   beni alıp götürdü .  Festivalin en farklı ve  tatlı grubu olarak damağımda  Therion kaldı desem sanırım haksız olmayacağım kendime karşı ...
Kreator :  Açıkçası Kreator kaliteli bir grup belki ama  Therion'un ardından makinalı tüfen gibi çaldıkları metal müziğin tınıları ve melodileri   ruhuma  hitap edemedi maalesef .  Kreator'u dinledim , performanslarına saygı duydum , hayran kitleleri ve yandaşlarına haksızlık etmek istemem ama bana hiç hitap etmedi bu defa ... Daha önceki yıllarda  Dio ile  Maslak'da da dinlediğimde çok sevememiştim . Kendime karşı haksız değilmişim demek ki ...

Son Gün :
Murder King : Yerli kardeşlerimizin sahneyi doldurduğunu daha öncede görmüştüm , performanslarını bir kez daha canlı görmek istemiştim .  İlk birkaç parça  beni memnun etti ama sonra  garip birşey oldu .  Ses düzeni gitti . Ses düştü , herkes " ses ses " diye inlerken, kardeşler durumu farketmemiş gibi çalmaya devam ettiler ,   ses masasına baktım " tık " yoktu . İşte o an Murder King ve  Türk Rock gruplarının adam olmaz amatörlükleri canımı sıktı ve kendimi dışarı attım . Zaten aradaki Arch Enemy'nin burutal vokalli müziğini dinleyecek durumda değildik. Maçka parkının tadını çıkarıp  Helloween'in sırası gelene kadar bari rakı içerek zamanı değerlendirlim dedik .

Final
Helloween , gerçekten üç günlük yoğun programın gerçek finaline yakışır kalitede geçti .  Yorgunluğumuzu harika sahne performansı ile  taçlandırdılar .  Mutluca  ve ROCKça kalakaldık  işin sonunda ...

Son notum şu : Bu grup kalitesi ile  festival üç  gün yerine  iki günde  tamamlansa daha iyi olurdu diye düşündüm sonunda.  Yunanlı , Portekizli  gruplar olsada son zamanlarda ki bu  Heavy Metal'in  kuzey ülke  bandrollü gruplarının çokluğu açıkçası kalite ve zenginlik açısından bence festivalleri eksik bırakıyor  , çok kuzeyli  olmak bence çokta iyi olmuyor ...

LONG LIVE ROCK !



6 Ekim 2015 Salı

Kısa Öykü Başlıkları ( Denemeler)

BİR

... İçeri girip bir  masaya çöktük.Önemli bir iş görüşmesi yapacaktık hatta ve biliyordum ki şehrin en güzel  meyhanesinde değildim. Şu an hatta hiç hatırlamıyorum . Beyaz görünümlü  masaların üstü gecenin karanlığına naz edercesine siyah bir kir tortusu ile örtülmüştü, o bilenlerin çok iyi duyumsayacağı  kesif meyhane kokusu her yeri ve tüm benliğimizi kaplıyordu   ... Bir süre sonra  çalan müziğe ister istemez odaklanmak zorunda kalmıştım .Hiç işim olmasa da geçmişten aşina olduğum bir Zeki Müren şarkısıydı bu . Hatta bir an ispirtolu rakının - garson gelip şişenin içine peçete sokup yakıp ispirtoyu uçurmuştu -  etkisiyle belki O bile sandım .   Başımı kaldırdım ve onu gördüm , neyse ki Zeki Müren değildi ...  Sonra öğrendim ki Ankara'nın bu  salaş sokak arası meyhanesinde çalan bir piyanist şantörmüş. Onbiryıl polislik yaptıktan sonra teşkilatın büyük uğraşlarıyla (!) meslekten atılmış  eşcinsel bir şarkıcıymış ...


İKİ

Birkaç tane sinemamız vardı , ama  babam diğerlerini es geçer ayın ilk günü   bunun kapısının önünde hiç ihtiyacı olmadığı halde sandalyesini çeker  otururdu. Çünkü o gün  memurların baş şehrinde maaşlarını alıp en önemli sosyal aktiviteleri olan sinemaya geldikleri en yoğun gündü . Baktığı  kaç bilet satıldığı ya da kaç kişi girdiği değildi filme , hatta ne kadar ilgi çektiği değildi ,  sizin bildiğiniz anlamda derdi ne bilet, ne para, ne de seyirci sayısıydı . Tek derdi vardı , o gün, o sinemanın önündeki  otobüs durağı ve sinema kalabalığının keşmekeşinden faydalanma peşinde olan  yankesicilerin eylemlerine engel olmak .  Ne mi yapardı ? Hiç birşey . Sadece ora da sandalyesinde oturur,  öylece insanlara bakardı  ...

Belki çok kimse onun orada niçin oturduğunu bilmezdi  , birileri hariç ; yankesiciler ... Çünkü o şehrin  nesli tükenmekte olan  mahalle  kabadayılarının en sonuncusuydu ..

ÜÇ

Her çocuk gibi  biz de  sokakta oynardık boş kaldıkça . En mutlu anların çoşkusu ve mutluluğu ile  ... Kimse rahatsız olmaz dı  , babam hariç .  Bir gün şöyle  demişti : "  Ulan ben sokağa çıkacağım saatlerde  yok olun bu sokaktan ki hasımlarım benimle hesaplaşma şansı bulabilsin  "  !

DÖRT

... O Anadolu kasabasında  gördüğüm ve asla unutamadığım şey  cuma namazından çıkan insanların giyim kuşamlarıydı .  O dönemde çalıştığım firma , yaptğım işe ve büyük şehir yetişkini olan benim için anlaşılmaz bir şaşkınlıktı bu  Anadolunun ücra ve unutulmuş kasabasında ki manzara . Kravatlı, ceketli ,  en yeni ve özenli kıyafetlerini giymiş , çağdaş modern ve tertemiz pırıl pırıl giysileri içinde ki bu adamlar.  Gören bu adamlar nereden geliyor ya da nereye gidiyor diyebilir, kasabanın ve ülkenin belkide en önemli etkinliğine gidiyor olabileceklerini düşünürdü . Oysa ki onlar sadece cuma namazındandan çıkıyorlardı .  Oturup  uzun uzun onları izledim meydandan ve sokaklardan tek tek dağılıp kayboluncaya kadar her birini ... Şimdi bu yaşlı gözlerimle geriye dönüp baktığımda  ne  o kasabanın adını  ne de  tarihi hatırlamıyorum , ama her birini tek tek anımsıyorum şu an tesadüfen karşıma çıkan cami kapısından çıkanlara bakarken ! 

BEŞ

" Kaçkarların ve  Karadenizin ruhu   için tüm ömrünce savaştı , sonunda vazgeçilmez son olarak bedeni ona dur dedi . Ama bir anıt dikti dostları onun için dağın en derinliklerinde Kaçkarın taşlarından  kimsenin bilmediği bu yere  . Ve her yıl  o günü  toplaşıp  gittiler o anıt mezarın başına ve suladılar o taşları  yetmişlik rakıyla,  anısına ...

ALTI
Sinemamız var ya , eh hem de  baş şehrinde ülkenin . Sahibi baba da türünün son örneği şehir kabadayılarından. Tabii ki  dönemin önemli  simaları ile de ahbaplık ettiğini biliyoruz, yedikleri içtikleri ayrı gitmezcesine .  Yılmaz Güney'de  bunlardan biri . Bir akşam çok kızgın , gergin  ve  sinirli geliyor eve , hepimiz çil yavrusu gibi dağılıyoruz kapalı kaplılar ardına , merak içinde kulağımız kirişte .  Anam soruyor çekine çekine  " Ne bu halinin " diye ? Durup derin bir nefes çekiyor cigarasından şehrin tüm karanlığını yutmak istercesine içine  ve "Yılmaz la barbut attık ve ben kazandım"  diyor . Anam şaşkın , "İyi de kazandıysa ne bul hal ? "  diye .  "  Ulan adam millet derdinde , ülke derdinde , bense lümpen bir adam, yalnızca kendi derdim de , nasıl olurda  ben kazanırım böyle bir adama karşı ! " ...


Rakı masası kardeşliği  notları ... 

Belki devam eder kimbilir ...

(Mesela :   Yedi : Kar Küreme Makineli  Adam ,  Sekiz : Önce sebepsiz para dağıtıp  sonra geri isteyen acemi mafya babası .. vb.)

Aylak Adam 
Ekim Başları 2015