15 Aralık 2015 Salı

Karabasan


 Karabasan 

Niye okuyamıyorum kitabı
Sustu niye notalar , müziği duyamıyorum 
Gözlerim niye görmüyor , bakarken kör kör
Satırlar  silindi sayfalardan kelimeler  uçtu 
Geride yalnızca kalan bir karabasan 
Her gün ve her gece olan !

14 Aralık 2015 Pazartesi

Blues Session İstanbul

Ülkede gerçekten kötü şeyler oluyor , canımız da çok sıkkın .

Ancak bu arada güzel ve küçük şeyler de oluyor .  Blues Session İstanbul  bunlardan biriydi , sanırım yılı konserler anlamında bu konserle kapamış olduk .  

Missippi Heat ,  Sax Gordon ,  Jimmy Burns , Katherine Davis , Dave Herrero Trio ve  Elif Çağlar 'ı  keyifle izledik.  

Düzenleyenlere ve katılımcı dostlarıma  geçirdiğmiz bu kısa ama güzel zamanlar için teşekkür ederiz .

Blues bize güzel bir soluk aldırdı .  


10 Aralık 2015 Perşembe

Öylesine ...


Öylesine

Öylesine nefes alıyor , öylesine veriyorum
Öylesine yürüyor , öylesine  duruyor , öylesine bakıyorum
Mesela , öylesine mercimek çorbası içiyor 
Çayın yanında sigarayı  öylesine sarıyorum
Öylesine işe gidip , öylesine eve geliyorum
Öylesine konuşuyor  , öylesine dinliyorum
Öylesine okuyor , öylesine yazıyorum

Ben galiba şu sıralar ;
Öylesine yaşıyorum



Aylak Adam

2015’in son günleri öylesine akıp giderken …

28 Kasım 2015 Cumartesi

Oyun , oyum , oy , o ...


Caminin direğinin dibinde öldürülmüş yatan bir beden 
Kim, niçin, neden, demeden düşünülmesi  gereken 
Hic vakit kaybetmeden nedir bu olup biten 
Var mi aranızda bilmeyen ? 


Oyun , oyum , oy , o ...


14 Kasım 2015 Cumartesi

Karabasan Devam Ediyor ( Paris'de Terör )

Radikal İslamcı İşid terör örgütünün  13 Kasım'da Paris'de  7 farklı noktada yaptığı intihar saldırıları sonucu  130  kişi öldü . Çok sayıda yaralı var . Saldırılar  futbol maçı, restaurant ve konser salonlarına yapıldı . Modern yaşam alanlarına yapılan saldırı , yaşam şekline ve tarzına karşı da bir eylem aynı zamanda .

Henüz Ankarada 10 Ekim'de  100 insanımızın ölümün acısı yüreğimizde , Rus uçağının düşürülmesi içimizde , Suruç'da ki katliam kalbimizi parçalarken, henüz ocak ayında  yine Paris'de  karikatüristler katledilmişken , terör dünyayı kalbinden yaralamaya devam ediyor ...   Dünya  kendi yarattığı düzenin içnde can çekişiyor .  Karabasan devam ediyor . İnsanlar ölüyor , öldüren de ölüyor . Hep birlikte İnsanlık ölüyor ...


Picasso, bir eserinde savaşı çizmiş, General franco görmüş ve sormuş:  "Bu tabloyu siz mi yaptınız?" Picasso durmuş, generale gülümsemiş ve demiş ki: "Hayır efendim siz yaptınız"  )

Kısa Yorum : 

Fransa'da ya da batının medeni denilen gelişmiş ülkelerinde terör sonucu ölenler insanlar oluyor , yaralananlar insan muamelesi görüyor , bizde ise benzer olaylarda ölenler ilk andan bir süre sonra sadece rakam (hatta bazen kelle ) olarak ifade ediliyor . Daha gerideki ( az gelişmiş diye bilinen ) ülkelerde daha da aşağıda bu değer maalesef . İnsan olma vasfını bu hale getiren sistemler ve buna sessiz kalan, kabullenen yığınların yarattığı kaçınılmaz sonuçtur gelinen nokta . Gidişat bunu düzeltmeye yönelik değil , yönetimlerde buna çaba harcamıyor , daha da derinleştirip ayrıştırıyor . Dinler ya da ırkçılık da bu işin en güzel yemi tabi . Hedef : Korku yarat ve korkuyu yönet ve parsayı topla ... Sonunda da ortaya da böyle tehditler ve sonuçları çıkıyor , durum bu. Sebepsiz yere ölenler dışında hiç kimse masum değil ! Herkes suçludur , NOKTA. " Tüm insanlığın başı sağ olsun" bir sonraki olaya kadar 




G-20 Zirvesi var tam da bugün başlıyor hem de Türkiye'de , Antalya'da  ...
İşte  topluca  sorumlular bir arada ...

Vatandaş güzel sormuş !




Dünyada  sömürü ve ayrımcılığın geçmişini , tarihsel sürecini ,  emperyalizmi ,ırk ve din sömürüsünün tarihini de asla unutmamak  , iyi bilmek gerekir .




En büyük katliamın olduğu  sırada konseri olan  Eagles Of The Dead Metal isimli  gruptu .

Tüm acılara rağmen, yaşamın devam etmesi ve  insanlığın teröre teslim olmayacağını sembolize etmesi adına grubun bir parçasını da dinleyelim ... Long Live Rock N  Roll !  






frown ifade simgesi

3 Kasım 2015 Salı

2 Kasım : Vebali ne olursa olsun !

Biraz önce sosyal medyada çok esprili bir paylaşım gördüm : " Bahçeli , oy kullanmak için gittiği sandık başkanından "Hayır" mühürü istedi " diyordu . Durumun vehametini açıklayan en güzel esrilerden biriydi belkide .

7 Haziran sabahı henüz yeni bir  umuda fırsat vermeden başlatmışlardı   bu seçimin startını  hatırlayacağınız gibi .
 
Sonra dediler ki  " Vebali ne olursa olsun , bu seçim sonuçlarının sonuç vermesini sağlamayacağız , vebali ne olursa olsun , süreci kilitleyip  bir seçim daha yaptıracağız  " 

Vebali neler olduğunu bu arada gördük . En açık  ve en görünenini herkes biliyor ,  400 üzerinde vatandaş bir anda hortlayan, dörtbir yandan   ağzından ateş saçan  ejderha gibi gelen terör içerikli saldırılarda öldü , öldürüldü , şehit edildi vs . Kitlesel etki ,  korku , sindirme , sinirlendirme  politikasının bir parçası olarak ...

Vebali ne olursa olsun  tetiğe basılmıştı " Ya olacaktı , ya da olacak " ! 

Aklı selimler ise  " Ne umuyorlar ki , halk uyandı , yine seçim olsa yine aynı tablo ,  ya sonra ? " diye klişe düşüncelerle avundular, aynı tabloyu hatta daha iyisini umdular ama sonunda   fena yanıldılar ! 

Vebali ne olursa olsuncular  durmadı devam etti .  Bir de  umutvar olanların , aklı selimlerin bilselerde kullanmadıkları ama  onları çok iyi bildiği birşey daha vardı,  o da " Bu ülkenin çoğunluğunu oluşturan kitlelerin duygu , his  , düşünce  yapıları ve algılarınının nasıl ve hangi yöntemlerle kolayca  etkilenebileceği , ele geçirilebileceği "  Yani  sürü psikoljisi , korku imparatorluğu , cehaletin dayanılmaz cazibesi vb  etkileri .

 ( Politikada sürü psikolojisi  bir siyasi hareketi sadece popülerliğinden dolayı takip eden seçmenlerde görülmektedir. Bu gibi sebeplerle seçmenler kazanması muhtemel görülen adayları desteklerler... Bir gruptaki insanlar  , gruptaki diğer üyelerle arasındaki ahengi koruyacak davranışlara yönelir. Ahengi korumak adına doğru bir karardan saparak başka kararları onaylayabilir. Bu yüzden ayrılığa düşmemek adına diğer üyelerin kabul ettiği bir şeyi kritik etmeden kabul eder. )

Ve vebali ne olursa olsuncular  bu pek değerli ( !)  kitle  ( çeşitli psikolojilerin etkisindeki  )  için  senaryolarını kurguladılar , uyguladılar  ve  yemi  oltaya bağlayıp attılar ,  gerisi  aç balıkların zokayı yutmasıydı ki bu balıklar sürekli açtır , doyma hisleri sistemce yok edilmiş düzeyde aç  ( kömür , makarna beleşçiliği sendromu diyelim biz buna ) . Kaç balık tutarlarsa kar kardır düşüncesi ile  av başladı ve  balıkların sayısını  gördük , sonuç tüm beklentilerin üzerindeydi. Hatta tekne  balıktan batacaktı neredeyse .

Vebali ne olursa olsuncular bunu  uzun yıllardır ve  üzerinde titizlikle düşünülmüş , nakış (!) gibi işlenmiş , çalışılmış , uğraş verilmiş bir planlama ile  yaptılar  ve bugüne getirdiler .  Ayrıca bu vebalin ne olursa olsuncular  yalnızca  on küsür yılın geçmişinden gelmiyorlar  ,  20 yüzyılın ikinci yarısı ile bilikte bu ülkenin başına örmeye başladıkları  örümcek ağları bugünlere kadar ulaştı , dolayısı ile  bu durum öyle kolay  başa çıkabilecek bir durum gibi de görünmüyor .

Bireyin, gayesine  uygun  bir liderle, bir topluluk içinde amaca uygun  davranışları gerek bireysel gerek topluca icra etmesi şeklinde tezahür eden, bir araya gelme’’ şekline de grup, örgüt, cemaat, teşkilat psikolojisi  denebilir.  )

Tüm bunlara karşı ,  çok ama çokça , fedakarca ve yılmadan çalışma gerekiyor ki  bu da  bugün bu kafa yapısına sahip bir güruha karşı , Halen  aklıselim kalmış  , akıl mantık çerçevesinde analiz yapma becerisine sahip , nispeten yaşam kalitesi ve şartları yüksek , kültür ve eğimim düzeyleri yüksek , vicdanları olan , hatta  biraz da tembelleşmiş , hatta biraz yılmış , kitleler için oldukça zor görünüyor .   Hızlı bir aydınlanma , eğitim reformu , bilinç düzeyi yükselişi  gibi ütopik çözümler yakın ufukta pek mümkün görünmüyor . ( İstisnalar da kaideyi bozmuyor , gördüğünüz üzere : Örneğin " Gezi Parkı"  gerçeği vb. ) 

Bu ülkenin belirtilen zaman dilimleri ile beraber muhafazakar , dindar ve  mutaasıp  bir yapıda kitlelere dönüşümü  başarılı ile gerçekleşmiş .  Sayısal sonuçlarda bunu gösteriyor  %65 'lik  kemik bu  kitlenin  ülkenin geleceğinde  önlerine sunulan yemek ve  salınan korkular üzerinden yönetimini sürekli ve   etkin kılıyor . Bu kitle  A ve P partisi ayrımını umursamıyor , işine ve çıkarına en önemlisi aklına  o an ne yatıyorsa ( Öyle bir akıl söz konusu değil de hangi yem sunuluyor ve o oltaya saldırıyorsa )  o yöne hiç düşünmeden , sorgulamadan ,  kayıtsız şartsız teslim oluyor ...

(1949’da yükselen Demokrat Parti çizgisine bir taviz olarak CHP 10 vilayette İmam Hatip kursları açtı. Demokrat Parti ise iktidara gelir gelmez, 1951’de, 7 ilde 7 yıllık İmam hatip okulları açtı. 1958’de bu okulların sayısı 19’a kadar ulaştı.1962’de bu sayı 26’ya yükseldi ve 1964’de Milli Eğitim Bakanlığına bağlı “Din Eğitimi Genel Müdürlüğü” kuruldu. 1969’da İmam Hatip okullarının sayısı 71 oldu. 12 Mart 1971 darbesi bu okulların orta bölümlerini kapattı.1993-1994 öğrenim yılına geldiğimizde ülkemizde toplam 398 adet İmam Hatip Lisesi vardı. Bugün İmam Hatip hariç sınavsız gidebileceğiniz lise kalmadı )


Bir fotoğraf çeklim gelin birlikte :  Genç bir adanm fotoğrafı :  Sokakta ,  otobüste , AVM'de ya da iş yerinizde  bir ( çok ) genç görüyorsunuz   . Dış görünüş ,  kullandığı alet edevat  şahane ( Gates, Jobs, Zuckerberg donanımlı )  , görüntü çağdaş modern, sosyal ortamlara da  çaplarına göre adapte olanları da var . Hazır cevap , çok bilmiş havası ve edasında . Amma iş   beyindeki donanıma gelince  çarpılıp kalıyorsunuz ! Biraz derine inince , adamın  hiç okumadığını  , yalnızca  futbol sevdiğini  başka bir spor da sevmediğini  hatta tuttuğu takım dışında futbolu da aslında sevmediğini  görüyorsunuz . Daha da önemlisi hiç spor yapmadığını  , spor yapmanın yegane karşılığının  " halı sahada top oynamak"  olarak algılandığı gerçeği ile karşılaşıyorsunuz  . Sporu dahi okumuyor ama  bahis sayfalarının hepsinde aboneliği var, cep telefonundan " şak" diye bahisini yapıyor ,  elktrik faturasının parasını bahise yatırabiliyor , kısa yoldan yırtma peşinde . Sonra muhafazakar  kafası ile   yeri geldimi  içkiye kumara  haram diyenlerin en başında geliyor bu tip .   Yerli pop dinliyor ya da acayip kalitesiz ucube müzikler .  Sürekli tüketiyor , bir süre sonra herşeyden sıkılıyor . Her türlü üretim sıfır .  Merdiven altı bir atolye de çalışmıyorsa ki ,  uzun süre tahamül etmesi zor  çalışıp zaman kaybetmeye (!) .    Rock , Jazz, Klasik müzik ise  hak getire , sinema , tiyatro , müze  mi o da ne ?

Bunlar , siyaset ve politikayı, hatta diğer pek çok şeyi de   medya kanalarından onlara sunulduğu ve dayatıldığı şekliyle veya büyüklerinden ( baba, abi , dede, öğretmen , hoca , mahallenin en yakışlıklı abisi , reis  vb) duydukları ve algıladıkları  kendilerine ait olmayan düşünceler üzerinden kalıplaşmış şekilde  biliyorlar ,  yani aslında  pek birşey bilmeden . En çarpıcısı , bu şekilli, janti genç  tek bildiği şekliyle  takım tutan bir fanatik edası ile siyaset ve politikayı algılıyor ve içinde o şekliyle yer alıyor . Karşılığında da  kendisi gibi olmayan herkesi ( yaygın profiline göre ) yani karşıtlarını ,  solcu , kominist  , hain ,düşman gibi sıfatlarla  kolayca yaftalayabiliyor , tıpkı rakip takım taraftarından nefret ettiği gibi  - bu nefrette yeni bir olgu önceleri bu nefret de  yoktu -  .  Bu arada yakıştırma yaptığı düşünce biçimlerinin hakkında  gerçek bilgisi de yok tabi , sadece onları kendine  uzak, korkutucu ve düşmanca diye biliyor , algılıyor , bilinçaltı onu yönetiyor  , bunu sorgulamıyor , sorgulamak aklına gelmiyor . Korkuyor bundan !

( ... korku ile eğitilen bireylerin oluşturduğu toplum korku temelli eğitildiği için korku kültürel kimliğe dönüştürülür. kitle yönetim aracı olarak korku toplumdaki bilgisizlikten beslendikçe ilkesizlik ve getirdiği erdem yoksunluğuyla, olumsuzluklarla toplumda derin zihinsel, fiziksel,sosyal bozulmalara yol açar... korku kültürü araştırmayı,sorgulamayı önlediği için insana hizmet eden tüm alanlarda bilimsel gelişmenin en büyük düşmanıdır... )

Mesela  traji-komik bir örnek verelim : Aşırı milliyetçi- faşizan çizgiye yakın bir  kafa yapısında sahip bir  Beşiktaşlı genci  ,  içinde  anarşi sembolü " A" olan çArşı  tişörtünü gururla (!)  taşırken ve maçlarda üzerindeyken   parmaklarıyla kurt işareti yaparken görüp , dumur olursunuz , en fenası da  gerçek çArşı ve çArşılılara büyük bir hakarettir bu gerçeklik . Saç uzatıp rockçu görünümlü benzer kafalı tipleri de çok gördüm geçmişte , biz özgürlük ve barış diye konuşurken , yan masada ki kızı kesip duran öküz örneğinde olduğu gibi ...   )   

(Sürüye uyan bu insanların ortak özellikleri arasında, çok kaygılı, düşük statüye sahip, başkalarının kendisini onaylamasına çok ihtiyaç duyan ve otoriter kişiliğe sahip olmaları yer alıyor. Ayrıca, bizimki gibi doğu kültürlerinde boyun eğme teşvik edilip, pozitif bir davranış olarak görüldüğü için, bu kültürden gelen insanlarda gruba uyma davranışı daha fazla görülüyor.)

Her neyse  ortaya çıkan durumun analizi bana göre böyle bir şey . Aslında  insanların  durumları üzerinden olumsuz yorumlar yapmak istemem , her bireyin istendiğinde sonsuz bir gelişim ve aydınlanma şansı olduğunu yüzde yüz  inanmaktayım .   Ama , zafer sarhoşluğu içinde  sokaklarda  ne olup bittiğinin farkında olmadan dolanıp duran şu insanlara bakınca  hiç tanıdık birilerini göremiyorum , bu bana kendi durumumu anlatıyor , analizimi de kendimce doğruluyor . Ciddi bir ayrışma içindeyiz , biribirimizden çok farklıyız, artık  taraf olmuşuz, uyuşabilmemiz , anlaşıp , kaynaşıp , heleki saygı görmemiz pek mümkün de görünmüyor  birbirimizden , en tehlikeli olan tarafı da bu .  

(  “Kendimi dahi anlamına gelen -de gibi hissediyorum. Diğerleriyle bitişik durduğum zaman huzursuzlanıyor, sırıtıyor, eğreti gibi oluyorum. Benim ayrı yazılmam lazım kimselerin yanına yakışmıyorum.”  Ali Lidar )

Bir de daha önemlisi  aradan zaman geçip katıldığımız veya tartıştığımız herhangi bir platform da ya da  herhangi bir ortamda ,  yüksek sesle  " O benim, Ben Onlardanım ... " diyen bu arkadaşlardan kimseyi göremiyorum .  Bu çoğunluğun sürü ve kalabalık psikolojisi dışında  kendini ifade etme ve ortya çıkmada ki buharlaşması da  bir başka  önemli  durumu da ortaya çıkarıyor : Korku , kendine güven eksikliği , yaptığında emin olmama , içini dolduramama eksikliği , ezikliği  ... ( Ama toplu olduklarında kurt sürüsü  psikolojisi ile tam tersi oluyorlar , tehlikeli , saldırgan ...)    .

 "  ... İnsanların topluluğa uymasının en büyük sebeplerinden birisi, yalnızlık korkusudur. Eğer zihnimiz korkularla dolu olmasaydı her zaman mantıklı ve berrak düşünmeye yönelirdik. Eğer kararlarımız tam olarak mantıklı temellerde değilse, gözümüz kapalı olarak diğerlerini takip etmeye yöneliriz. Çoğunluğa eşlik edenlerde, kollektif katılım ve çoğunlukçu kabullerin inançlara daha ağır basması söz konusudur. Bu davranış, çoğunluk düşüncesinin yanlış olduğu bilinse bile gerçekleştirilir... "

İşte en üzücü yan da bu : Bu tip ve kitle  , sadece  adı  bir sistem olan yapı nedeniyle  temsil ve seçme yetisi nedeniyle  rahatça  birilerinin geleceği üzerinde  bir ağ örebiliyor . Bu da sistemin aslında ciddi şekilde sorgulanması gerektiği gerçeğini de ortaya çıkarıyor belki de ... Demokrasi  herhalde  bu değil ve olmamalı da ... 

Uzatmaya gerek yok , Durum bu  Bulutsuzluk Özlemi şarkısında olduğu gibi yapacağız " Ne olursa olsun , yaşamaya mecbursun\mecburuz  "  ve umutla geleceğe gülümseyip , her sabah doğan güneşin ,yüzleri , yürekleri i beyinleri de aydınlatması için çalışacağız ... 

Wakan Tanka  , Gökkuşağı Savaşçılarını bizim için gönderecektir elbet bu dünyaya (*)

Aylak Adam 
Kasım 2015 

(*)  Kızılderili mitolojisi ve düşüncesinden bir alıntıdır..

Seçimlere Dair Notlar

Başarılı
AKP : Stratejisini başarılı kurgulayı sonlandırdı , istediğini aldı
CHP : Şu aşamada ve yaratılan ortam ve durumda  daha  ötesi zaten görünmüyor
HDP : En büyük olumsuz şartlar  onlar üzerinde oluşturulmuş olmasına rağmen bu defa kalıcı şekilde % 10  oy gerçekten  belkide bir önceki seçimde alınan ' 13 oydan daha büyük başarıdır.  Ancak politikasını gözden geçirmesi şart
Sosyal Medya : Seçim sonrası  inanılmaz espriler

Başarısız :
Bahçeli MHP : Yoruma gerek yok
Anket Firmaları : Hepsi  s..tı

Nasıl yorumlanacağı bilinmeyen durum
YSK :  Rekor zamanda oy sayımı ve yayını ,  çok şüphe uyandırdı ve halen tam inanılmıyor

Bundan Sonra :
ZAM :  Zamlar yağmur gibi gelecek
VAATLER :  Asgari ücrette  ilk durum kaygı verici
ADAET- HUKUK - YARGI :  Yakında  muhalif güçlere yönelik süreçler başlayabilir : Örnek Doğan medya , Cumhuryet Gazeresi vb..
ANAYASA ve BAŞKANLIK :  İlk  gündem maddeleri olması bekleniyor

Kaynakça :
Sürü Psikolojisi: http://www.bilgiustam.com/suru-psikolojisi-bandwagon-effect-nedir/
http://www.psikolojitestleri.com/259-89-blog-makale-cogunluga-uyma-meshur-suru-psikolojisi.aspx
Şöyleşi: Ali Lidar   http://www.izdiham.com/Yazi/ali-lidar-soylesisi/1282
Korku :  http://www.cogitosozluk.net/?c=bir+kitle+y%C3%B6netim+arac%C4%B1+olarak+korku
Medya Esprileri :  http://resmigaste.com/sondakika
Bir araştırma :  http://researchturkey.org/tr/where-is-turkey-headed-the-rise-of-the-political-islam-in-the-recent-past/




 
 
 
 

30 Ekim 2015 Cuma

Koca Bir Çınar ve Şairi Hatırlamak


kürekler sakalını çeker 
su da öpüşür yosun,
denizler saçlarını uzatır kıyıya
...
kıyılar kulaklarını çekmesin diye lodosun
haydı kıyılar
kıyılar başlayın yeni bir şarkıya

yaşam öyle bir koridor ki 
acılarla dolu masanız 
unutmak o kadar zor ki
NE ÇIKAR HATIRLASANIZ



Hüseyin Avni Dede 'nin "Çınaraltı Bir Nümismat Türküsüdür" (*)  şiirinden ... Dede'ye selam olsun , hatırımızdasın Dedeeee )

(*)  Tek Şekerli Çınaraltı Kitabı - Hüseyin Avni Dede 
Fotoğraf : Olgun Doğanay 

27 Ekim 2015 Salı

Kara An Kara - Kapkara Bir Ülke

Ne olduysa  o kara  7 Haziran Sabahı başladı desek herhalde yanılmayız .  Bu anlamda hemfikir isek , o halde  bu işin sorumlularını da çok net görmüş oluruz .

Tabi  olayın adı " Terör , şiddet , ölüm "  olunca  ne yukarıdaki kadar dar bir çerçeve ile  ne de  birkaç isim ve  durum ile açıklanmaz tüm gerçekler. Ve biliyoruz ki kökleri çok derin , insanlık tarihi kadar derin bu işin ...

Ama o derinliğe indikçe  İnsanlık tarihinde  terör ile beslenen güçlerinde hep aynı ve benzer olduklarını görebiliriz .

Çıkarlar uğruna  cana kıymanın , canlara kıymanın gözardı edilişi umursanmayışı 

Oysa masum ve günahsız , derdi yalnızca  BARIŞ olan " gökyüzüne kansız bakmayı isteyen " insanları dahi umursamazdı  terörün baronları ... Tıpkı  bir hiç uğruna şehit edilen günahsız saf askerler gibi ...

10 Ekim 2015'de  Ülkenin Başkenti ANKARA'da  "Savaşa İnat , Barış Hemen Şimdi , Barış , Emek  ,Demokrasi Mitingi" ni düzenleyen  birçok STK'nın  toplanma alanı olan Ankara Garı önünde patlatılan iki canlı bomba ile  o AN itibarı ile  KARA bir  dünya içine sürüklendik insanlık olarak .  

102  insan öldü  belki ama  80 milyon insan yaralandı aslında , farkında olsun olmasın 6 Milyar'ın da yüreğine bir sızı düştü elbet  ...

Böyle bir eylem ve ölümlerin ardından  katılımcıların profilleri üzerine dil uzatmak kadar da ahmak bir şey olamaz düşüncesindeyim  . Her kim olursa olsun  içinde  "Barış " olan demokratik bir hak için sokakta yer alıyor ise  bu masumiyete çekilen bombanın pimi tüm insanlığa çekilmiştir .  Önünde ardında sağında solunda ki hiçbir siyasi kimliğin önemi kalmaz.  Bu yüzden iç dünyalarında   ve hayatlarında  hiçbir zaman en ufak bir  hak arama arayışı peşinde olmamış, hele ki hiçbir zaman sokaklarda ya da meydanlarda yürümemiş ( o miting İstabul'da olsaydı , belki bende üzerimde hiçbir siyasi kimlik barındırmadan BİR İNSAN  olarak BARIŞ adına orada yürüyor olacaktım şüphesiz ! Bilmem empati yapar mısınız ? ) kimi zavallıların  ,  kapalı kapılar ardında ,  kendilerine ait olmayan şişirilmiş medyatik duygu ve düşünceleri ile  içsel cahilliklerinin dehlizlerinden gelen  ve  teknoloji harikası  cep telefonları ya da bilgisayarlarının tuşlarına dokunarak  sosyal medyaya salladıkları  kıytırık düşüncelerinin hiçbir önemi olmadığı gibi, bu saçma yorumları aynı zamanda olayın gerçek katillerine gizli bir destek ötesine geçmeyecektir .

Özgürlük , Barış  ne bu ülkede belli bir etnik kimlik için lazım ve gereklidir , ne de dünyanın kimi ülke ve bölgelerinde ki kimi insanlar  için !   Özgürlük ve Barış  dünyadaki tüm bireylere  her zaman lazım ve gereklidir .  Sıcak folluklarında yumurtlamak için şartlanmış tavukların bunu anlamamaları yüksekte uçan özgür kartalları bağlamamaktadır . Onlar her zaman ruhlarına uygun olanı seçeceklerdir . O da daima  " Özgürlük" olacaktır .


İnsan olan insan  masumiyete çekilen her bombanın acısını kayıtsız şartız hisseder ve yaşar ve asla unutmaz ve de hesabını sorar !  Hesap soracağınız en demokratik noktanız da sandıklardır ey insanlar !

Giderken hep düşünün , çok düşünün , hatta hiç aklınızdan çıkarmayın

Berkin'i , Ali İsmail'i döverek öldürenleri , Özgecan'ı  ,  Suruç'ta öldürülen gençleri  ,  sonu gelmeyen şehitlerimizi ve son yıllarda  artarak ölüm ülkesine döndürülen topraklarımızı

ve  SON olarak ;

AN-KARA'yı  ve   O masum insanlarımızı unutmayın!


EK Bilgi :  Şunları da UNUTMAYIN !


7 Haziran  ile  1 Kasım Arasında yaşanan terör saldırılarının  kısa tablosu :
Şanlıurfa’nın Suruç ilçesinde 20 Temmuz’da meydana gelen canlı bombanın patlamasıyla 34 kişi hayatını kaybetti, 103 kişi yaralandı .
10 Ekim , Ankara 'da  iki ayrı bombanın patlamasıyla 102 kişi hayatını kaybederken 244 kişi de yaralandı. 

Ayrıca ,  7 Haziran- 30 Ekim arasındaki 167 güvenlik görevlisi (asker, polis ve korucu) şehit oldu. 
Çatışmalarda 453 terörist öldürülürken, biri İran uyruklu, 19′ u çocuk 242 (Suruç ve Ankara patlamaları dahil) sivil vatandaş hayatını kaybetti.


Yazdan Geriye Kalan Bir Anı : %100 Metal Fest - Headbangers Weekend

Ülke  neredeyse bütün yazı  aydınlık ve pırıl pırıl günlere nazire yaparcasına karanlıklar içinde ve kabus gibi geçirdi gerçekten de .  Seçimin sonucu ortaya çıkan siyasi belirsizliği daha da belirsiz yapmak için siyasetin başındaki malumlar  ne kadar da uğraştılar  ve koskoca yaz  uçuverdi parlak günleriyle kara yazgı gibi elimizden ...

Bu karanlık günlerden arda kalan birkaç güzelliği de bu iç karartımızdan olsa gerek sayfalarımıza  yer etmeye fırsat dahi bulamamışım .

KaraYaz'da  ve Kara giyinen çocukların  festivali 

% 100 Metal Fest - Headbangers Weekend   Rock festivali  işte bunlardan biriydi .  Bu defa festival  Beşiktaş'da yani eve yakın,  ulaşımı kolaydı .  Byfuss , Ajan  çerçeveli kemik kadromuza son gün  Emre ve Orkun'un da katılımı ile festivali Tayfalar ekibi olarak  güzel ve eğlenceli tamamladık .

Çok grup vardı ama işten gelip yetişebildiklerimize  yaklaşık her günün son dört grubunu yakalama şansımız vardı. 

Festivalden en aklımda kalanlar şöyle 

İlk gün :
Moonspell :  Sahneye  çıkardıkları  oryantal ile  bir Portekizli rock grubunu canlı dinlemek gerçekten güzel bir deneyim ve farklı  kültürden bir  rock grubu kolleksiyonu adına kendimce önemliydi .  

Ensiferium ve Katatonia  aklımda fazla yer edecek kadar hafızama kazınamadı .

İkinci Gün :
Tüm grupların hepsini  beğendim . 
Rotting Christ :  Yunanlı Rocker kardeşlerimizi hem izlemek hem dinlemek hemde sahnede ağırlamak bence kıymetliydi .  
Carcass :  Çok eski geçmişe sahip bu grubu dinleyemeyecek kadar sert bulmuştum konser öncesi . Ama sahneye çıktıklarında çalış teknikleri ve temiz soundları ve  tempoları  gerçekten bir İngiliz Rock grubu farkı ve kalitesini net olarak gösteriyordu  festival sahnesinde .  Carcass'ı saygıyla dinledim .  Kapının dışından da olsa  yalnızca Carcass'ı dinlemek için geldiğini  söylemişti Parkinson Şeref  karşılaştığımızda bana .  Dinlerken  " Haklıymışsın be adaş" diye geçirdim aklımdan ...
Therion :  Ve sonra  Therion çıktı sahneye ,  muhteşem bir sahne dağılımı kalabalık bir kadro ,  19 yy. kıyafetlerini andıran kostümüyle  soprano bir hanımefendinin vokali ile zenginleşen müzik  senfonik bir sound ile   beni alıp götürdü .  Festivalin en farklı ve  tatlı grubu olarak damağımda  Therion kaldı desem sanırım haksız olmayacağım kendime karşı ...
Kreator :  Açıkçası Kreator kaliteli bir grup belki ama  Therion'un ardından makinalı tüfen gibi çaldıkları metal müziğin tınıları ve melodileri   ruhuma  hitap edemedi maalesef .  Kreator'u dinledim , performanslarına saygı duydum , hayran kitleleri ve yandaşlarına haksızlık etmek istemem ama bana hiç hitap etmedi bu defa ... Daha önceki yıllarda  Dio ile  Maslak'da da dinlediğimde çok sevememiştim . Kendime karşı haksız değilmişim demek ki ...

Son Gün :
Murder King : Yerli kardeşlerimizin sahneyi doldurduğunu daha öncede görmüştüm , performanslarını bir kez daha canlı görmek istemiştim .  İlk birkaç parça  beni memnun etti ama sonra  garip birşey oldu .  Ses düzeni gitti . Ses düştü , herkes " ses ses " diye inlerken, kardeşler durumu farketmemiş gibi çalmaya devam ettiler ,   ses masasına baktım " tık " yoktu . İşte o an Murder King ve  Türk Rock gruplarının adam olmaz amatörlükleri canımı sıktı ve kendimi dışarı attım . Zaten aradaki Arch Enemy'nin burutal vokalli müziğini dinleyecek durumda değildik. Maçka parkının tadını çıkarıp  Helloween'in sırası gelene kadar bari rakı içerek zamanı değerlendirlim dedik .

Final
Helloween , gerçekten üç günlük yoğun programın gerçek finaline yakışır kalitede geçti .  Yorgunluğumuzu harika sahne performansı ile  taçlandırdılar .  Mutluca  ve ROCKça kalakaldık  işin sonunda ...

Son notum şu : Bu grup kalitesi ile  festival üç  gün yerine  iki günde  tamamlansa daha iyi olurdu diye düşündüm sonunda.  Yunanlı , Portekizli  gruplar olsada son zamanlarda ki bu  Heavy Metal'in  kuzey ülke  bandrollü gruplarının çokluğu açıkçası kalite ve zenginlik açısından bence festivalleri eksik bırakıyor  , çok kuzeyli  olmak bence çokta iyi olmuyor ...

LONG LIVE ROCK !



6 Ekim 2015 Salı

Kısa Öykü Başlıkları ( Denemeler)

BİR

... İçeri girip bir  masaya çöktük.Önemli bir iş görüşmesi yapacaktık hatta ve biliyordum ki şehrin en güzel  meyhanesinde değildim. Şu an hatta hiç hatırlamıyorum . Beyaz görünümlü  masaların üstü gecenin karanlığına naz edercesine siyah bir kir tortusu ile örtülmüştü, o bilenlerin çok iyi duyumsayacağı  kesif meyhane kokusu her yeri ve tüm benliğimizi kaplıyordu   ... Bir süre sonra  çalan müziğe ister istemez odaklanmak zorunda kalmıştım .Hiç işim olmasa da geçmişten aşina olduğum bir Zeki Müren şarkısıydı bu . Hatta bir an ispirtolu rakının - garson gelip şişenin içine peçete sokup yakıp ispirtoyu uçurmuştu -  etkisiyle belki O bile sandım .   Başımı kaldırdım ve onu gördüm , neyse ki Zeki Müren değildi ...  Sonra öğrendim ki Ankara'nın bu  salaş sokak arası meyhanesinde çalan bir piyanist şantörmüş. Onbiryıl polislik yaptıktan sonra teşkilatın büyük uğraşlarıyla (!) meslekten atılmış  eşcinsel bir şarkıcıymış ...


İKİ

Birkaç tane sinemamız vardı , ama  babam diğerlerini es geçer ayın ilk günü   bunun kapısının önünde hiç ihtiyacı olmadığı halde sandalyesini çeker  otururdu. Çünkü o gün  memurların baş şehrinde maaşlarını alıp en önemli sosyal aktiviteleri olan sinemaya geldikleri en yoğun gündü . Baktığı  kaç bilet satıldığı ya da kaç kişi girdiği değildi filme , hatta ne kadar ilgi çektiği değildi ,  sizin bildiğiniz anlamda derdi ne bilet, ne para, ne de seyirci sayısıydı . Tek derdi vardı , o gün, o sinemanın önündeki  otobüs durağı ve sinema kalabalığının keşmekeşinden faydalanma peşinde olan  yankesicilerin eylemlerine engel olmak .  Ne mi yapardı ? Hiç birşey . Sadece ora da sandalyesinde oturur,  öylece insanlara bakardı  ...

Belki çok kimse onun orada niçin oturduğunu bilmezdi  , birileri hariç ; yankesiciler ... Çünkü o şehrin  nesli tükenmekte olan  mahalle  kabadayılarının en sonuncusuydu ..

ÜÇ

Her çocuk gibi  biz de  sokakta oynardık boş kaldıkça . En mutlu anların çoşkusu ve mutluluğu ile  ... Kimse rahatsız olmaz dı  , babam hariç .  Bir gün şöyle  demişti : "  Ulan ben sokağa çıkacağım saatlerde  yok olun bu sokaktan ki hasımlarım benimle hesaplaşma şansı bulabilsin  "  !

DÖRT

... O Anadolu kasabasında  gördüğüm ve asla unutamadığım şey  cuma namazından çıkan insanların giyim kuşamlarıydı .  O dönemde çalıştığım firma , yaptğım işe ve büyük şehir yetişkini olan benim için anlaşılmaz bir şaşkınlıktı bu  Anadolunun ücra ve unutulmuş kasabasında ki manzara . Kravatlı, ceketli ,  en yeni ve özenli kıyafetlerini giymiş , çağdaş modern ve tertemiz pırıl pırıl giysileri içinde ki bu adamlar.  Gören bu adamlar nereden geliyor ya da nereye gidiyor diyebilir, kasabanın ve ülkenin belkide en önemli etkinliğine gidiyor olabileceklerini düşünürdü . Oysa ki onlar sadece cuma namazındandan çıkıyorlardı .  Oturup  uzun uzun onları izledim meydandan ve sokaklardan tek tek dağılıp kayboluncaya kadar her birini ... Şimdi bu yaşlı gözlerimle geriye dönüp baktığımda  ne  o kasabanın adını  ne de  tarihi hatırlamıyorum , ama her birini tek tek anımsıyorum şu an tesadüfen karşıma çıkan cami kapısından çıkanlara bakarken ! 

BEŞ

" Kaçkarların ve  Karadenizin ruhu   için tüm ömrünce savaştı , sonunda vazgeçilmez son olarak bedeni ona dur dedi . Ama bir anıt dikti dostları onun için dağın en derinliklerinde Kaçkarın taşlarından  kimsenin bilmediği bu yere  . Ve her yıl  o günü  toplaşıp  gittiler o anıt mezarın başına ve suladılar o taşları  yetmişlik rakıyla,  anısına ...

ALTI
Sinemamız var ya , eh hem de  baş şehrinde ülkenin . Sahibi baba da türünün son örneği şehir kabadayılarından. Tabii ki  dönemin önemli  simaları ile de ahbaplık ettiğini biliyoruz, yedikleri içtikleri ayrı gitmezcesine .  Yılmaz Güney'de  bunlardan biri . Bir akşam çok kızgın , gergin  ve  sinirli geliyor eve , hepimiz çil yavrusu gibi dağılıyoruz kapalı kaplılar ardına , merak içinde kulağımız kirişte .  Anam soruyor çekine çekine  " Ne bu halinin " diye ? Durup derin bir nefes çekiyor cigarasından şehrin tüm karanlığını yutmak istercesine içine  ve "Yılmaz la barbut attık ve ben kazandım"  diyor . Anam şaşkın , "İyi de kazandıysa ne bul hal ? "  diye .  "  Ulan adam millet derdinde , ülke derdinde , bense lümpen bir adam, yalnızca kendi derdim de , nasıl olurda  ben kazanırım böyle bir adama karşı ! " ...


Rakı masası kardeşliği  notları ... 

Belki devam eder kimbilir ...

(Mesela :   Yedi : Kar Küreme Makineli  Adam ,  Sekiz : Önce sebepsiz para dağıtıp  sonra geri isteyen acemi mafya babası .. vb.)

Aylak Adam 
Ekim Başları 2015

9 Eylül 2015 Çarşamba

Av köpeği stili " Kitabın izini , kokusunu sürme "

Aptülika ile  çok değerli bir  paylaşımımız var .  Kitap paylaşımı, değiş tokuşu ,  bunu uzun bir süredir devam ettiriyoruz .  Bu paylaşım aslında kitap okuma ve okutturma dürtüsünü geliştiren çok önemli bir olay .  Bu yüzden de  zaman zaman bu satırlarda  okumaya dair  yazılarımızı paylaşıyoruz , iki amatör okuyucu olarak . Açık söyleyeyim derdim var bu konuda , motivasyona da ihtiyaç duyuyorum .  Okudukça  , paylaştıkça , okuduklarına  ortak buldukça  okuyası geliyor insanın . Örneğin geçen yıl  YÜZ kitap ile yılı kapatırken bu yıl şu saat itibarı ile  ELLİ de kalmış olmam bu yıl ki motivasyonumu  destekleyecek yeterli  desteği bulamamış olmamdan kaynaklı .  Ve bu yüzden biliyorum ki  " Okumadan uzaklamış her insanın  yeniden başlamak için çok ciddi bir itici güce ihtiyacı vardır "  . Bilmem biz de bir İTİCİGÜÇ 'ün " İ" harfi olabilir miyiz ?  Bilmiyorum , sadece  olmak isterim . " BİR" kişi için bile olsa  bu bana  YETER ! ( yetmez ama ,  o klişeye farklı sebeple sıcak bakmadığım için kullanmıyorum ) .

Açıkçası  günümüzde " akıılı " isimlendirilen teknolojik imkanlar ( cep telefonları vb.)   ile  her türlü kolaycılığı günün her anına taşıyan teknoloji şüphesiz olağanüstü faydaları  - bilinçli kullanıcısına - dışında  korkunç bir köhneleşmeye ve tembelliğe  de sürüklüyor insanı .  Bilgi  artık her an parmak ucunuzda ve ekranda ,karşınızda size kendini sunuyor . Sunuyor da bu  bilginin güvenilirliği zaman zaman çok ciddi şüpheli , bilgi kirlilği  ve maniplasyonlar da cabası .  Araştırıp okumak paylaşmak yerine   , kes yapıştır ( copy-paste) işin en pratiği ,  satın alma  , indir de işin başka boyutu . "Feyzbuk , tivitır , instigram, vatzap" sız bir hayat düşünemez olduk .  Kağıdı , kalemi , gazeteyi , kitabı unutur olduk .  Haftalık ya da aylık düzenli takip ettiğimiz dergi aboneliği kaçımızda var ?   Dolayısı ile sistem  bu teknolojileri  bize şüphesiz büyük imkanlar olarak  sunarken , aynı zamanda bizi bir müşteri olarak görüp sömürme peşinde . Dolayısı ile  bizi mümkün aldığında esir almak ana gayeleri .  Dolayısı ile kitabın onlarla mücadele etmesi zor .( Ortaokul çağındaki çocuğuma tüm çabalarıma rağmen kitap okutamamaksa işte benim gerceğim,  hemen yanımda yakınımda !) ... Sonuçta  kitap tutkusunu bir şekilde  yakalamak zorundayız .  İster  gider kitapçıları sahafları gezer kitap koklar , o kokuyla tutulursunuz kitaba , ister  sevdiğiniz birinin zoruyla , ister bilinçli ve büyük bir  uğraş sonunda ... Orasını bilemem ama  kitap okumak şart !  Dünya da milyonlarca çok değerli kitap var . Oysaki bizim  ortalama bir ömrür  ve zamanımızla sınırlıyız bu yaşamda. Bilgiyle , öğrenmeyle  mutlu olabiliyor , hayata tutunabiliyorsak ( Çok bilince böyle bir dünyada nasıl mutlu olunacaksa artık varın bu metaforun içinde siz çıkın !)  o halde  bu izi sürmek şart . 

Neyse laf ebeliğine lüzum yok . Biz Aptül ile  kitap kardeşliğine tutunduk ve paylaşıyoruz . Siz de bize katılın . Emin olun bu arada okuma enerjimizi kaybetmemek ve paylaşımlarımızı kesmemek için elimizden gelen her şeyi yapmaya devam edeceğiz , inançla , inatla !


Şimdilik bu kadar deyip kısa ipuçlarımdan birini  vereyim . Bakın kendimle ilgili okumalarımda son zamanlarda basıl  yol buluyorum diye ..

Yöntem 1- Av köpeği stili   " Kitabın izini , kokusunu sürme "  

- Bir filmden geçen bir kitabı aradım ve buldum .  Film : Mir Pip , Kitap : Büyük Umutlar - Charles Dickens 
- Bir Belgesel izledim kitabını okudum . Belgesel ve Kitap : Thor Heyerdahl - Kon Tiki Pasifikte 100 Gün 
- Bir kitabın içinde geçen kitabın izinde  : Okuduğum Kitap :  Leninname - Arkadi Avreçenko   , Gittiğim Kitap  :  Mr Pickwick'in maceraları - Charles Dickens
- İhtiyarlamaya doğru yol alırken bu adamar ne düşünür diye merak ettim :  J.J Rousseau - Yalnız Adamın Hayalleri ,  İtalo Svevo - Boş Zamanlarım , Luis Sepulveda , Aşk Romanları Okuyan İhtiyar ...









Ülkemizde yaşanan olaylara çok üzülüyoruz

Son günlerde  ülkede  kabus gibi olaylar yaşanıyor , her gün bir yerlerden terör içerikli ölüm haberleri geliyor .  Şüphesiz  tüm bu gelişmelere  duyarsız kayıtsız kalmak mümkün değil . Çok üzgünüz . Ama biliyoruz ki bu olayların sorumlularıda belli .

Takıldığım konu sipariş verilmişçesine yapılan klişe açıklamalar . Takıldığım noktayıda  ne politikacılarda ne gazetecilerde ne de büroktarlarda gördüm ( onlar zaten sistem dalkavukları  ) . Ama sporcularda da bu ezber ve klişeyi görmek beni rahatsız ediyor

Art arda futbol  takımı , basketbol takımı , tekerlekli sandalye basketbol takımlarımız Avrupa maçları sonrası uzaltılan mikrafonlara  "  ... Ülkemizde yaşanan elim olaylara çok üzülüyoruz , başarıya sevinemiyoruz , umarız bir an önce son bulur , terörü ve yapanları lanetliyoruz ... " vb açıklamalar geliyor .   Düşününce  acaba bu adamlar da  bunu derken  sokaktaki adama gösterilen yapmacık hedefe mi  mesaj veriyorlar yoksa gerçek sorumlulalar mı?  Birtanesi de çıkıp  " Ey  yönetenler  , sorumlu sizsiniz , yererin ulan , kazandığımız başarıya sevinmek istiyoruz ,  sizin yüzünüzden sevinemiyoruz , ezber laflar için bizi niye  söylemlerinize alet ediyorsunuz ... " dese ya !

Hele ki  bu sistemin en büyük yarattığı  ikon(!)  Fatih Terim efendinin Hollanda maçı sonrası  gözlükleri takıp , unutmayayım diye, yazdığı kağıttan okuduğu  pek zor ezberlenmesi zor (!) ifadeler ,  yaptığı açıklama tam bir bombaydı (!) .  Günü kurtardı kendi adına birkez daha ! Ne güzel demiş oysa ki  İbrahim Toraman  "  Kaybettiğimizde  suçlu hep başkaları , kazandığımızda ise  başaran hep tek kişi " diye  ... 

Spordan da nefret ettiriyorlar adamı bunlar !

Adam olun biraz !  Dürüst olun , içinizden geçeni söyleyebilin, dayatılanı değil ,  olmanız isteneni değil , olduğunuzu gösterin .  Hemfikir olmak zorunda değiliz , farklı olmak , farklı bakmak , farklı davranmak , zihin açar , siz de bu ülkenin farklı gözle görmesini sağlayın , karanlıklar bir farkla aydınlanır , bir küçük ışık saçmakla, o ışık da büyür ve  karanlık dehlizlerde boğulanların yolunu aydınlatır ... 

AA - 2015 Eylül 




11 Ağustos 2015 Salı

Ortalık B.k Kokuyor , duyuyor musun ?

Olanlar , yaşananlar , yaşatılanlar kimin umurunda . Herkes çıkar derdinde , çıkar uğruna düğmeye basılıyor , bir şeyler başlıyor , sonra iş bitince o düğmeye basılıyor kapatılıyor , bu arada ortamdan hemen nemalanılıyor , sonra yeniden başka bir düğmeye basılıyor aynı süreç yine başlıyor yine bitiliyor, sonra yine , sonra yine, yine , yine ... Nasıl bitmiyor ? Bitmiyor çünkü sürekli ekiliyor , çünkü toprak çok bereketli (!) . Cehalet , bilgisizlik bu toprağın gübresi ... Vur bir kazma bir tohum at yüz veriyor ... Ama bunlar maalesef bataklık bitikisi, bataklık meyvesi , bataklık çiçekleri . Ve bir yerlerden bataklığa sürekli pis su akıyor . Ve kimsenin pis suyu kesmek ve toprağı kurutmak gibi bir derdi yok . Herkes boktan bitkilerden besleniyor ve bok kokuyor ... Gözlerinizi kapayın ve derin derin nefes alın , iyice içinize çekin ... ( Hala duyamıyorsan kokuyu .... !)

Duyanlar duymayanlara tarif etsin kokuyu , siz hiç kokuyu tarif etmeyi denediniz mi ki  ! 


8 Ağustos 2015 Cumartesi

Rock Off 2015 - İşte öyle birşey

Hiç niyetim yoktu , hatta  unutmuştum desem yeridir . Hakan aradı " Abi gidiyormusunuz konsere ?" . Sonra  baktım hava sıcak , nerede bu konser ?  Bahçeköy yolunda ormanın içinde ,  aklım bir anda çok eskilere gitti. Çok güzel bir Barışarock Konserleri yapılmıştı yıllar önce burada  , hele ilki  muhteşemdi diye anımsadım . Sonra bu yıl  İstanbul'un tüm kıyılarında yüzmeye takmıştım  ve sırada Boğazın Avrupa yakası kalmıştı . "Hmmm"  dedim ,  Beşiktaş'tan yola çıkarsam kuzeye doğru , hem yüzecek bir yer bulur  akşam seansında da konsere varış olurum . Hakan'a bir  " Tamam" çakıp , çantayı sırtıma atıp  düştüm yola .  Arnavutköy'de  Akıntı Burnunda buldum kendimi , başka yer yokmuş gidip , suya daldığımda  boğazın üstünde kara bulutlar geziniyordu , hava kasvetli ve karanlıktı , Heavy Metal ruhuna uygun , akıntıda az daha sürüklüyordu beni konserden aşağıya ... Yüzme seansını Arnavutköy Bebek'de bitip yola koyuldum . Çayırbaşında tekel bayisi durağından biraz yük aldık Hakan'la  , vardık kapıya  nihayetinde . Ormanın derinliklerinden geliyordu  Cavelara'nın sesi . Amazondan , Belgrat Ormanlarını selamlıyordu  " Oley oley oley oleyy Soull  Flyyy , Souull  Flyy " ...  Vay anasını en adam , adamı kaçırmış ama dışarıdan duymuştuk , Thank You dediler ve gittiler ...  İçeri girdik , ambians güzel , ilgili pek yok , yer ters  , aslında  grup kaliteside  pek beğenilmemiş olablir kimilerince . Biz de Byfuss'la zamanında listeyi zayıf bulup es geçmiştik bu programı , ama Hakan sağ olsun anımsatmış oldu . Gittik , bir Rock Konserine gidildikten sonra geriye bakılmaz bende , zevk alıp, tadını çıkarmaya bakılır .  Öyle de yaptık .  Gojira çıktı , geçen yılda izlemiştim . Bu defa performanslarını daha aşağıda buldum ama olsun varsın dedik , geçtik.  Sonra ilk günün headliner'ı  Korn , sahne aldı . Ritmik ve tempolu muzikleri  keyif verdi  ortama , enerji yükseldi  ve ormanın derinliklerinde  karanlık bir rock gecesini aydınlattılar .  İlk günü onlarla kapadık . Korn'u llk kez dinliyordum ( Bu progradaki grupların hiçbirini neredeyse  dinlemem desem yeridir bu arada )  beğendim .


İkinci gün yine Boğazda yüzmece ve üstüne kaymaklı Rock Konseri etkinliğim sürdü . Bu defa Kireçburnun'dan takıldım boğazın oltasına  iki bira eşliğinde . Uzaklarda  birbirine kavuşmak isterken düşüp boğulmuş iki sevgilinin uzanışı gibiydi  üçüncü Boğaz Köprüsü'nün birbirne uzanır gibi duran kollarının iskeleti . Hüzünle bakakaldım , düşüncelere daldım . Sonra baktım saat gelmiş , vurdum ormanın yoluna kendimi . Davullar çalıyor , gitarlar yırtıyordu ortalığı kimbilir .  Öylede oldu . Girdiğimde  Annihilator  sahne aldı .  Bu çocukların adını yıllarca duymuştum , ama hiç dinlememiştim .  Son zamanlarda  genelde  " böğüren " vokalli metal , rock grupları gençler araısında pek moda  , ben de sevemiyorum bu vokal tarzını maalesef  . Annihilator , bana eski heavy metal tadı verdi . Vokalist enerjik ve çenebazdı . Severim bol konuşan rockçıları bu arada .  Sonra My Dying Bridge geldi  , tanımıyorum ya , ortada  beyaz gömlekli siyak kravatlı  kel kafalı abiyi dolanır görünce  , sahaneye garson girmiş diye düşünürken şarkı söylemeye başladı . Vay anasını dedim ( Tıpkı yıllar önce  Ankara'da ki  Nükleer Karşıtı müzik festivalinde  Azeri Yuhu grubunun sahne arkasında dolaşan vokalistinin şarkı söylemeye başlamsında uğradığım dumuru hatırladım . Ama Yuhu'da ki kadar  hiç bir şey dumur etmez beni , kullakları çınlasın , bu vesile ile analaım . Sonra yıllarca çok dinledik kendilerini İstanbul'da . Selam olsun Hezer'in Sahili'ne ...)  . Bu gruptan aklımda kalan , çok ama çok cool tavırlardı . Vokal ve Bass Abla  ruhsuz bir hava verdi . Herhalde  imajları bu yoksa uzun saçlı ve yaşlıca gitarist baba bana Southern Rock'çı tadında göründü . Ama şanş işte napsın . Ha tam bu arada  Hakan ve Emre'de  yetişegeldiler ve Rockçu Tayfalar 'ın minik bir grubu toplanmış oldu . Eh havamızda yerine geldi , soğuk bira ile kutladık bu üçlemeyi .  Ondan sonra çıkan makyajlı ve kendilerine kötümser görüntü vermiş olan Behemoth  isimli arkadaşları   arkalarda cimenlere oturup , bira içerek uzaktan eğlenerek izledik . Bize hitap etmeyen bir müzikleri vardı . Nihayetinde  konserin son  grubu  Apocalyptica  sahne aldı . Uzun sarı saçlı bu çello çalan çocuklar  bir önceki gruptan sonra bir nevi ilaç oldu bizim için .  Bu arada bir de  pop vokalli bir vokalist bulmuşlar , pek bi  berrak ve  ince geldi başlangıçta ses bana pek sevemedim , ama sonra biraz daha iyimser bakmaya çalıştım .  Çellolar ile  " Seek n Destroy "  yapıp . Bir konseri daha  noktaladık . Ormanı gerimizde bırakıp  güzel iki günün ardından kendimizi şehrin karanlık sokaklarına bıraktık .  

We're scanning the scene
In the city tonight
We're looking for you
To start up a fight

Searching
Seek and Destroy

30 Temmuz 2015 Perşembe

Yaz tatilinde gördüklerim duyduklarım

18 günlük bir yaz tatilinde  bakın neler duydum , gördüm ya da oldu .

- Keşanlı  onbir yaşındaki minik bir çocukla tanıştım . Dedesi ile balıkçılık yapıyor . Zehir gibi bir çocuk heba oluyor .  Sorduğumda eğitiminin kötü olduğu anlaşılıyor . Bir köy okuluna gidiyor  .  Hiç kitap okumuyor . Balıkçı olma ve tekne alma hayali kuruyor , en büyük hayali dizilerde gördüğü bir İstanbul üniversitesine gitmek , ne okuyacağı değil dizideki yeri merak ediyor . Oysaki büyük bir potansiyele sahip olduğu aşikar . Gençler heba oluyor ...

- Saroz denizinde de balık miktarı azalıyor , ama deniz halen çok iyi ve  görkemli

- Trakya'nın verimli  tarım arazileri her geçen gün azalıyor , yok oluyor ... Tarım ilaçlarından zehirlenen leylekler artık bacalara yuva kurmuyor .

- Bandırma - Erdek körfezi  sanayi bölgesi yapılmak üzere el altından pazarlanılıyor .

- Marmara denizi  bulanık ve kirli . ( Avşa denizi güzeldi )

- İstanbul - Bandırma IDO feribotu her gelişinde  deniz kıyılarını karıştırıyor , denize ve doğaya zarar verimeye devam ediyor . ( Bandırma Körfezi ve kıyıları )

- Bandırma köfezinin Kapıdağ balantısındaki  " Koca Kum" sahilini ( Antik Kyzikos Sahili )  gezerseniz insanların denize attıkları  pisliklerin karaya vurmuş doğal iğrençliğini müze şeklinde görebilirsiniz . Kıyıda  yok, yok !

- Aynı kumsalın bitiminde  BAGFAŞ gübre fabrikasının doğayı ve çevreye verdiği zarar yetmezemiş gibi  yeni ünitesi inşası  yükseliyor , denize  akan ne idüğü belirsiz beyaz suyun yanından şimdi birde ufak çaplı  ilave atık su  şelale şeklinde denize  akmaya başlamış . 


- Kapıdağ yarımadasının ormanları özel şahış ve işletmeler tarafından el altında kiralanıyor ,  köylerin meraları  tel örgülerle çevrilmiş.  Köylülerin sesi çıkmıyor , herşeyi kabullenir bir hava var . ( Ballıpınar - Çayağzı köyleri arası )

- Yakında dağda gezmek ,  kestane , ıhlamur , ceviz , kekik toplamak , dağ da yürüyüş bile yapma hakları kalmayacak ,  şimdilik bedava olan sahilleri de parsellenirse denize de giremeyecekler . Geniş arazilere , bahçelere , bağlara, dağlara alışkın olan köylüler  kendi evlerinde esir kalacak , köle olacaklar gibi görünüyor . Sesleri halen çıkmıyor .

- Her yıl olduğu gibi bu yılda  zeytincililikten bir umut bekliyorlar  . Ama malesef bu sene de zeytin yok ,  ürün daha çiçekte sonrasında  meyve sırasında dalinda kurumuş dökülmüş .  Dördüncü seneye girildi zeytin hasatı halen kötü . Önerilen ilaçların , kirletilen toprağın ve havanın ürünü yok ettiğini düşünüyorum.

- Körfezde balık yok ,  biraz sardalye , çapariden istavrit olmasa  bölgeye has balık neredeyse sıfır . 

- İki sene önce  çılgınlar gibi toplanan deniz salyangozları bile  tükenmek üzere . ( Biter dediğimde bana gülümseyen dostlara ben de acı ile gülümsüyorum şimdilerde )

- Ülke her türlü  uygulamanın kobayı ya da denekliğini  yapıyor .  

- Büyükşehir olunması ve bunların köylere yansıması , köylülere hiçbir artı getirmediği gibi birçok külfetide beraberinde getiriyor . Muhtarların yetkisi ve gücü olmadığı için ilçe ve il belediyeleri siyasi çekişme içinde olduğunda  hizmet gitmiyor , elk, su , vergi  oranları misli katalanmış durumda .

- BASKİ ( Balıkesir Büyük Şehir Belediye Su Kanalizasyon ) a  15 gün önce bildilen denize  kanalizasyon sızıntısına bu sürede müdahale olmadı . Pis su halen akıyor olabilir ...

- Vatandaş çok berbat derecede duyarsız, söylendiği halde akıntının içinde küçücük çocuklar deniz giriyor . Analar babalar  mangal yapıyor , pisliklerini geride bırakıp gidiyor .

- Yollar dar , trafik kaldırmıyor , buna rağmen halen çekirge gibi insan geliyor .

- Konuştuğum muhtarlar , köylerin de , ilçenin de , şehrin de  dolayısı ile ülkenin de  başıboş , darmadağının ve sahipsiz bir görünümde olduğunu belirtiyor - katılıyorum -

- Ağaoğlu  Avşa adasında   büyük bir burnu çevirmiş , şimdilik gizli gizli şahsına ait birşeyler yapıyor görünüyor , ilerde Avşa Adasını da parseller .

- Bandırma ve çevresinde  çığ gibi artan rüzgar güllerinden enerji üretimin ardında büyük bir rant savaşı olduğunu öğreniyorum .  Buradan elde edilen elektriğin teknolojiyi sağlayan uluslararası firmalar üzerinden satıldığını , aslında kendi toprağımızda , kendi  rüzgarımızdan elde ettiğimiz enerjiyi, çaktırmadan bize satıyorlar ,   paramız uluslararası kartellere gidiyor

- Çevrede tarihi hazinelerin illegal yollarla  tahrip edildiği aranmaya çalıştırıldığına dair bir sürü doğru/yanlış hikaye anlatılılıyor ( hazine avcılığı ) . Tarih bilinci halkta kimsenin umurunda değil .
- Sokak hayvanlarına  yazın keyfini yaşıyor gibi görünüyor , bakalım yazlıkçılar gidince kış yaşamlarından sağ çıkacaklar mı ?  ( açlık ve itlaf tehtidi altındalar ) .

- Yazlıklarının önündeki ağaçları manzarayı örtüyor diye kesen  bir tür insan tipimiz mevcut .  Doğa bilinci sıfır !

- Erdek belediyesi yaz ortasına gelindiği halde  tarihi çay bahçelerini yenileme işlemini bitiremeyip Erdek'in ruhunu karartmış . Duyduğuma göre  rakip partili büyükşehir belediye  işe taş koyduğu için

- Bu arada birde  Suruç'daki patlamada 32  genç insanımız terör saldırısı ile  katlediliyor

- 6 Haziran üzerinden 50 gün geçmesine rağmen halen koalisyon da kurulamadı

- Yunanistan da  A.B'ne ve sisteme teslim olmak zorunda kaldı . Hayaller yıkıldı !

İşte  tüm bunların arasında   HUZUR (!)  dolu  , mutlu ve huzurlu bir tatil yaptım . Varın siz karar verin gerisine ...