29 Haziran 2015 Pazartesi

Sen " Yaz Denizi" , ben okurum , yetmez ise yüzerim



Yaz mevsimi ve denize girebilmeyi  becerebilmek gayreti , denemeleri , çabaları ve BAŞARISI ! 


Biz millet olarak  bin yıldır  bu coğrafyanın  üzerindeyiz , geriye gidecek olursak , bu coğrafyanın yerleşimcisi tüm  atalarımız ise  binlerce yıldır  bu topraklarda  harika medeniyetler kurmuşlar .  Deniz ise tüm gelişimin en önemli katalizörü olmuş her dönem .Hele ki  denizlerin şahı Akdeniz , onun sevgilileri Ege , Marmara ve uzak aşkı Karadeniz ile  bu coğrafya bambaşka .... 

Suyla haşır neşir olanın , onu sevenin benimseyenin hali  bir başka oluyor , kafası zihni , ruhu da bir başka ... Hatta seçim sonuçlarında ki  tablo ve renkler bile bunun bir kanıtıdır ister Türkiye'de , ister Avrupa'da ,  ister ABD'de  ...

İstanbul  ülke nüfusunun neredeyse 1\4 ünü barındırıyor . Ülkenin üç tarafı , İstanbul'un altı yanı denizle çevrili .    Buna rağmen yaz geldimi  bu muhteşem şehirde denize girebilecek yer bulmak mümkün(!) olmadığı için  herkes yaz tatilinde İstanbul'dan , bu deniz şehrinden , başka deniz kıyılı şehirlere kaçıyor (!)  . O  ne yaman bir çelişki öyle !!! 

İste bu, bizim denizi ne kadar sevmeyen , denizden ne kadar anlamayan , ona ne kadar uzak bir  millet olduğumuzun başka bir kanıtı .   Deniz öyle  kenarında malak gibi yatıp  güneşten kavrulmakla falan yaşanmaz , o işi de unutun . Deniz hissedilir , özümsenir , iliklerde hissedilir .  Onun nasıl bir güç nasıl bir nimet olduğunu kavramakla anlaşılır .  Balık yemeyi bilmeyen , balık avlamayı bilmeyen ,  avcılık yerine katliam yapan , en güzel sahilleri deniz kültürü ve turizmine kanalize etmek yerine , buralara  devasa fabrikalar diken , denizlere bok ve pislik akıtan bir milletin denizi seviyorum deme hakkı olmaz , onu anlaması kavraması da aslında pek beklenemez .

Denizi sevmeye başlamak için  önce  kadim Anadolu medeniyetleri ve antik kültürleri inceleyerek işe başlayabilirsiniz .  Halikarnas Balıkçısı'nın , Sait Faik'in  kitaplarına dalıp  , Predrag  Madvejevic'in Akdeniz kitabını  okuyabilirisiniz ,  Piri Reis , Barbaros , Turgut Reis gibi büyük denizcilerin hayatlarını okuyabilir , Sadun Bora gibi bir üstadın hayatına inceleyebilirsiniz  ...
Her neyse edebiyatı keselim .

Ben size kişisel olarak bu  yıl İstanbul'un dört bir yanında  sırtıma çantamı atıp , toplu taşım araçlarını kullanarak , kah yalnız , kah arkadaşlarımla , kah ailemle gidip yüzdüğüm İstanbul sahil şeridi konusunda bazı ipuçları vereceğim . Gerisi size kalmış .

Ayrıca  Marmara ve Ege'nin diğer birkaç yüzme noktasında da kısaca dokunacağım  .

Yuzmek icin hala yer bulamayanlara benden selam olsun . BUYRUN BİLGiLER

2015 Yaz Mevsimi itibarı ile  test edilen yerler ve hakkında kısa notlarım .

İstanbul  Noktaları :

1- Salacak ( Üsküdar ) : En olağan üstü manzaralı yer . Aksam üstleri  tavsiye olunur . Erkekler girebilir .maalesef ortam itibari ile kadinlara ve derinlik olarak çocuklara uygun değil . Değerlendirme notu  : 8

2- Caddebostan , Suadiye : Sahil seridinden her yerden yuzme bilen icin musait . Suadiye ve Caddebostan'da kadın ve çocuklar için da uygun . Kurbağlıdere pisliği ve etkisini kestiremediğim için çok öneremem . Kurbağlıdere' den   resmen bok akıtıyor  Moda koyuna dolayısı ile Marmara'ya .  Sırf  siyasi bir  rant uğruna . Büyükşehir Belediye'nin yerel Kadıköy Belediyesine ızdırap çektimeye çalıştığı söyleniyor ...  Oysaki bu sahilde  deniz imakı ve  ambians 9 numara ...  Değerlendirme notum bu olumsuluklar ve sağlık tehlikesi nedeniyle  :  5  ( Kurbağlıdere' nin pisliğinin buraya ulaşma riski  nedeniyle  güvenli olmadığı kanaatindeyim )

3- Adalar Denizi : Her derde deva yer . Tek , kadın ,çocuk , aile , paralı, parasız  denizi şahane yegane yer ..  Benim  favori adam  Burgaz Ada'dır  ... Özellikle Marta Koyu ve Kapazankaya  ...  Degelendirme notu : 9

4 - Samatya Sahili : Cayir cimen ortam sahane . Denize girme durumu.beceri ister, park ve yürüyüş alanından kayalıklara oradan denize ulaşmak ve geri çıkmak zor . Kadinlar için uygun durum göremedim , cocuklara da  uygun degil . Deniz ve ambians guzel . Degerlendirme notu : 6

5- Paşabahçe  :  Kapanmış fabrikanın önündeki tel örgülü alandan denize girdim , etrafta birkaç  atık su sızıntısı belirtisi vardı .  Güven vermedi ama deniz ve boğaz manzarası  güzeldi . Değerlendirme notu : 5 ( Tehlikeli olabilir )

6- Üsküdar Paşalimanı :  Tiyatronun önündeki rıhtımdan ya da  iskelenin rıhtımından girilebilir .  Aslında yer yok ama gençler  taşlardan basamak yapmışlar  .  Çocuklar giriyordu bende Boğazda yüzme keyfini buradan da test ettim.  Kuzey'den gelen akıntının şiddeti hissediliyordu , tehlikeli olabilir  . Değerlendire notu : 6

7- Arnavutköy - Bebek  :  Arnavutköy'de  yolun kenarından suya  atladım . Birde  Akıntı Burnundan farkına varmadan daldım denize , gerçekten akıntı burnuymuş  . Çokça tehlikeli  . Ama az ilerleyip Bebek parkına vardığınızda  denize giren çocukları insanları görebiliyorsunuz , hatta sığı ve kolay . Değerlendirme notu : 7

8- Kireçburnu :  Bir pazar günüydü , Üçüncü köprü yapım manzaralı Karadeniz çıkışı manzarasına nazır girebiliyorsunuz rıhtımdan denize . Hem de çoluk çocuk ve burada kadınların kız çocuklarının da rıhtımdan denize atlayışlarına şahit oldum . Bakın işte en çok bu hoşuma gitti. Diğer her yer  erkek egemendi çünkü . Değerlendirme notu : 8 

9- Bebek Sahili ( Parkı) : Parkın içindeki sahilin rıhtımından çoluk çocuk , yaşlı genç hatta belli ki eskiden beri burada yüzmüş yaşları biraz geçkin birkaç hanımefendiyi bile yüzerken gördüm. Endonozya konsolosluğunun  hemen yanında denizde bağlı küçük teknelerin önünden merdivenle inilip sığı olan denize girilen bir yer mevcut , 2015 Yazında hafta sonu  sürekli yüzen birileri vardı .  Su güzel . Önemli  ve tehlikeli olabilecek , daha doğrusu dikkat edilmesi gereken bir durum var , o da ters yöndeki güçlü akıntı , hatta ben de denizdeyken bunu hissettim yoğun bir şekilde ki o esnada kıyıdan tecrübeli bir adam beni uyarıyordu .  Sonuçta su güzel park güzel , canınız denize girmek isterseniz gidin girin orada sizi bekler . Bebek sosyetesi  yolun kenarındaki bir birinden çeşit klimalı mekanlarda serinlemeye çalışırken siz en güzelini yapın denize girip serinleyin :)  .   Değerlendirme notu  : 8


İstanbul Dışı Yerler 

Bandırma  Tatlısu :  Bu sakin köy  sezon boyunca  İdo  gemilerinin geliş gidiş saatlerinde   denizde oluşturdukları  anormal dalgalar ve bunun sonucu suyu bulanadırmadığı zamanlarda  şahane  ambiansı ve doğal yapısı , limanı dalgakıranı ve minik ve alternatif küçük koylaları harika kumsalları ile  şahanedir .

Erdek - Pınar Otel :  Erdek Körfezinde  sakin sessiz ve  sığı sahili ile  aile ve çocuklar içinde ideal bir yer .
Avşa Adası : İster  poyraz essin , ister lodos , Avşa'da  rüzgarın yönüne göre kaçacağın bir koy bulursun denize girmek için .  Biz  poyraz esen bir günde  adanın güneyindeki Bol İncir isimli küçük ama şahane bir koyda  pırıl pırıl bir denizin muhteşem keyfini çıkardık.

Saroz Denizi :  Keşan'ın Yayla Sahilinden test ediyorum Arşipel'in denizini  . Saroz'un doğası , Egenin derin ve berrak suyu ve tarihin derinliklerinden gelen anıları ile benim için çok özel bir yer ...

17 Mayıs'da  Tatlısu'da  açılışını yaptığım deniz güneş ve rüzgarın kutsal toprak ananın armağanı güzelliklerinde beni  kucakladıkları  dönemi  28 Ekim 'de  her zamanki yerimde  İstanbul Üsküdar Salacak Sahilinde Kız Kulesinin karşısında ki kayalıklarımda  tamamladım .

Yılın altı farklı ayında ( Mayıs- Ekim ) , yani yarısında bir şekilde denize dokunmuş olmak gerçekten benim için bu yıl tarifsiz bir hazdı .

Belki başka zaman , denizin niye beni çektiğini ,  evden denize gidene kadar  yolda aklımdan geçenleri , denizle selamlaşmamı , onunla konuşmamı , ritüellerimi , içimdeki coşkusunu ve  tutkuyu da anlatmaya çalışırım kimbilir ..

Her ne olursa olsun , bence her insanın içinde  doğanın ona sunduğu bir tutkusu mutlaka olsun derim ... ( Deniz ,  Trekking , Dağcılık , Tarım , Kano , Rafting , Kayak vb.)

Aylak Adam  2015

Yazının yazılma , güncellenme ve tamamlanma aralığı : Haziran - Ekim 2015


25 Haziran 2015 Perşembe

2015 Genel Seçim Sonuçları , yorumlar ve düşündürdükleri

2015 Genel Seçimleri  7 Haziran'da  yapıldı .

Dikkatimi çeken seçime dair başlıklar

- Ekonomik olumsuzluk , AKP'nin tek adam yönetimi ve  tüm toplumsal yaşama fütürsuzca müdahalleri sonunda  uzun bir süre sonra mecliste çoğunluğunu kaybetmesi ile bir seçim tablosu ortaya çıktı .

- Oy ve Ötesi  Derneği ve organizasyonu " oyların çalınmamasına ve usulsüzlükler " konusunda  olağan üstü önemli bir görev ortaya koydu. Dünya demokrasi tarihine örnek bir STK tavrı olarak dikkat çekici bir gelişme olarak değerlendiriyorum .

- HDP gibi uzun yıllar  yalnızca kürt hareketi ekseninden siyaseet yapan bir parti olarak ,  geliştirdiği söylem ve aday profili ile , özellikle de  bir grup seçmen için , mevcut partilerden tamamen umudunu kesmiş - özellikle sol  kesimden -   kendi tabirleri ile " emanet oy" ları da alarak  ciddi bir başarı kazanarak  %13 oy ve 80 milletvekilliği çıkardı.

- CHP  bu seçimde  kitlelere daha çok  dokunan bir imaj çizdi , ekonomik vaatlerde bulundu , ulusalcılık , laiklik , Atatürkçülük önceliklerini  arka plana atmış bir görüntü çizdi , ancak %25 ile pozisyonunu koruyabildi .  Diğer muhalefete karşı olumsuz söylem ve  tutum sergilememesi pozitif olarak değerlendirildi . Potansiyel oylarının ve kerhen destekçilerinin bir kısmının HDP'ye kaydığı görüldü . Kısacası ortaya çıkan tabloda ( 4. partinin meclise girmesi , AKP'nin oy düşüşü ile çoğunluğu kaybetmesinde..)  kimi yorumculara göre CHP'nin bu kavgacı ve çirkin olmayan siyasi duruş ve üslubunun etkisi olduğu ifade edilmektedir .

- MHP  , ilk maddede ki sebepler  ve  HDP'nin tahmini yükseliş trendine uygun olarak bence hiç çalışmadan  oyunu arttırdı . Sonuçlarla kritik bir koalisyon  ortağı olarak ortaya çıktı  , bence kendine böyle de bir rol biçti . Ama  daha ilk günden itibaren  ,  uyumsuz ve uzlaşmasız tavrı ile  büyük ihtimalle  toplumun büyük bir kesiminin tepkisini topladı ve toplamayada devam ediyor .

- AKP kaybeden olarak görülüyor , özelliklede %60 kitle tarafından ki bence de öyle . " Böyle Gitmez !" mesajı verildi .  İktidar alışkanlığı olanlar için bu ağır bir darbe , hele ki sindirilmiş bir demokratik zihniyete sahip olmayıp ,  tüm gücü tek bir noktada görmek ve kayıtsız şartsız bir liderlik ile gidilmeye çalışılan bir hedef konusunda darbe aldı . Yine de %41  gibi  inanılmaz bir oy aldığı unutulmamalı , sonuçta bu ülke seçmen profilinin demokrasi bilgi , beceri ve özümsemesi ve onu kullanabilme becerisi de , olası bir sonraki seçimde  nelerin olabileceğini ön görmeyi zor kılıyor .


Sonuç olarak ;
Seçimlerde  AKP'nin 11 yıllık son zamanlarda iyice azıtmış olan politikalarına karşı seçmenin %60  tepki gösterdi ve karşı çıktı .  Aslında  ortaya çıkan tablo bana Gezi Parkındaki  , siyasi görüşleri biri birinden farklı birçok insan ve grubun bir arada direnişinin çağrışımını yaptı .  Orada da  ülkücüsü , solcusu , kürdü , türkü  hep birlikte  bir  baskıya , bir oldubittiye , bir tavra karşı omuz omuza karşı koymuştu. Hatırlayınız simgesel fotoğrafları ...

Bu sonuçta  en büyük beklentilerden biri  muhalefeti oluşturan  tüm unsurların ( CHP, HDP , MHP)  her ne kadar birbirlerinden çok tezat görünseler de ( MHP-HDP gibi )  siyasi söylem ve tavırlarının o zıt yönlerini bir süre  geri plana atıp , en azından  toplumu son yıllarda rahatsız eden ve somut ortaya çıkmış  sorunları çözümleme yönünde bir tavır almalarıydı . Bu başarılırsa aslında belkide hiç umulmadık toplumsal barışın ve bütünlüğünde belki kendiliğinden gelişebileceği , olumsuz söylemlerin kendiliğinden yumuşayabileceği gibi beklenmedik bir sonuç bile görülebilridi . Ama siyasilerin seçmen yani halk kadar bu konuda mantıklı olamadıkları açıkça görünüyor. Özellikle MHP ... 

Ancak  özellikle MHP'nin ilk günden bu yana ortaya çıkan tavrı bunun mümkün olmayacağını ortaya çıkardı .  Şimdi en büyük merak konusu  kimin koalisyon yapacağı . Bakıp göreceğiz . Ama ben AKP'nin  mutlaka hükumet kurmak istediğini  MHP 'nin tutumunun diğer alternatifi ortadan kaldırdığını bu yüzden  , kerhen gibi gösterilerek en son noktada  AKP-MHP hükumetinin kurulmak zorunda olduğu gibi gösterilerek  seçmenin muhalif kanadına MHP odaklı bir tekme ile gol atılacağını düşünüyorum . 

AKP'nin  çok uzun ve toplum temellerine darbeler vurduğu , hem fiziken hem manevi birçok tahribata yol açmış , acılarla dolu ,  yolsuzluk , savaş tehditleri , çok ciddi  üstü örtülmüş ekonomik sorunlar ve ülkenin peşkeş çekilmiş değerleri vb  olumsuzluklarla  dolu  bir döneminin böylede olsa bir sekteye uğraması , halkın % 60 'nın tek adamlığa  ve sultanlığa  karşı tavır koyması ,  cebine bakıp  gerçek ekonomik durumu görerek , insanlık onuruna uygun olmayan sadaka benzeri makarnayla , kömürle , parayla oy avcılığına tepki göstermesi ile  ülkenin her ne olursa olsun halen nefes alma gücü olduğunu gösterdiğini , ayağa kalkma gücü olabileceğini kanıtlamış olması olarak değerlendiriyorum bu sonuçları . Yani umutvar oluyorum zaman zaman kısa süreli düşündüğüm anlarda , sonra birden yine bir kaygı hali  siniyor üzerime , gel gitlerle doluyum şu sıralar ... 

Beklentim ,  temellerinden sarsılan ana değerlerin  , çağdaş , modern , insani yöntem , kurallarla yürütülecek-yönetilecek  bir şekle kalıcı olarak dönmesi ve  biri ya da birileri tarafından basitçe sarsılamayacak şekilde halk tarafından benimsenen sahip çıkılan bir yapıya büründürülmesidir . Adalet , eğitim , sağlık , güvenlik başta olmak üzere .  Gezi Parkı eylemlerinin sorumlularının , o süreçte  ölen  çocukların katillerinin ,  HES'lerin , Üçüncü köprünün ,  17-25 Aralık yolsuzluk dosyalarının ,  Dört bakanın ,  Suriye ile savaş eşiğine gelinmesinin , tırlardaki silahların, ortaya çıkan tapelerin , diyanet işlerine bağışlanan mercedeslerin  vb  tüm unsurların  halkın gözü önünde şeffaf , açık ve de ADİL bir biçimde  incelenmesi ve sorumlularının ortaya çıkarılması ve gereken cezaya çarptırılmalarıdır .

Hepsi bu, çok birşey istemiyorum sanırım !

Ama siyaset başka birşey ,  isterken halka yüzü dönük , elde ettikten sonra sırtı dönük bir yapı !

Göreceğiz ,  sonuçlarına  halk gereken tepkiyi ve cevabı yine verecektir !




5 Haziran 2015 Cuma

Bir kaç kitap hakkında kelam …

Bir kaç kitap hakkında kelam …
Blues Perişan blog'u yazarı değerli dostum Aptülika ile karşılıksız dostluğumuz dışında , bir de karşılıklı olan bir dostluğumuz daha var , o da “ kitap dostluğumuz” ... Geçen hafta ki Muzaffer İzgü ‘nün “ Zıkkımın Kökü” yazısının hemen sonrasında kitabı kendisinden alıp okudum . "Ah" diyor insan gerçekten , okurken her satırıAnadolu’nun yokluklar , zorluklar , imkansızlıklar içinde ki yaşanmışlıklarından bir insanın nasıl büyük ve olağanüstü bir mücadele ile var olduğunu gözler önüne seriyor . Aslında bu tür kitaplar içinde hep imkansız gibi görünen büyük mücadelelerin izlerini sürebiliyor , her okuduğunuz satırda buna şahitlik ediyor , hele bir de benzerlerinin içinden geliyor ya da size can verenlerin benzer mücadeleleri ile örtüştürdüğünüzde bir başka duygu seline kapılabiliyorsunuz . Muzeffer İzgü’de kitabında bana çok yakın , amaşimdilerde bir yanda arka sokaklarda , varoşlarda ve Anadolunun unutulmuş bölgelerinde halen yaşanırken , belki de bir çoklarına masal gibi gelecek bir gerçeği anımsattı,
" ... Ah, ne güzeldir balonlar... Kırmızı, mavi, sarı, beyaz renkleriyle dev akide şekerlerine benzerler. Ama başkentinin para olduğu bir dünyada, bazıları akşama sofrada zıkkımın kökünü yememek için balonlar hep bir çınar ağacının tepesinde beklerler. Para, bugün de aç yatmamak içindir. Yamalı çulaki bir pantolon, tahtadan yapılmış bir nalın, yazabilmek için ucuna kargı geçirilmiş küçük bir kalem, kömür tozları ve bir kaşık bulgur pilavı bir çocuğun hayat mücadelesinin yegane yoldaşlarıdır..."

Bu kitap için teşekkürler Aptülika Dostum …
Gelelim bizim kitaba ,
Gılgamış Destanını sanırım herkes duymuştur ya Ayla Kutlu’nun “Kadın Destanı” nı okudunuz mu ?
İmkansız mücadelelerden birini de sahafların tozlu raflarından, Bilgi Yayınevinden 1994 yılı baskılı Ayla Kutlu’nun Kadın Destanı isimli kitabında buldum . Kapak arkasında yazarın kendisinin de ifade ettiği gibi "taraflı bir kitap" bu . Kadının tarafını tutan , kadının tarihi geçmişinden gelen ezilmişliğinin , itilmişliğinin , baskının, zulmün hikayesini ve binlerce yıl öncesinden gelen başkaldırısını manzum bir dille destanlaştıran ...
Destanın baş kahramanı Liyotani , şanlı ve efsane kral Gılgamış’ın ünlü Uruk şehrinin ünlü tapınağının baş rahibesinin yardımcı-köle-lerinden biridir . Henüz 11 yaşında , sarayın soylularına sunulup yosma yapılan , görevi bu olana , çocuk olmadan kadın yapılandır . Sarayla tapınağın entrika ve çirkin çekişmelerinin sonunda Başrahibenin , Gılgamış’dan kurtulmak için Tanrılarla anlaşıp vahşi Enkidu’yu (Kır Boğası anlamına gelir ) yaratıp Gılgamış’ı öldürmek için onu Uruk’a çekme görevi içinde , kadınsı misyonun tüm unsurlarını Enkidu üzerinde göstermek için seçilende Liyotani olur … Liyotani nin yolculuğu –destanı- da işe böyle başlar … Enkidu’nun vahşiliğini dişiğinin cazibesi ile yok eder Onu şehre getirir. Enkidu ve Gılgamış ile Huavava ‘yı yok etmek için sonu olmayan büyük maceraya eşlik eder ( Detaylar için Bkz : Gılgamış Destanı )… Enkidu’nun ölümünü , Gılgamış’ın ölümsüzlüğü bulma yolculuğunu , Ondan bir çocuk ( bir mahluk ) doğurmasını , Uruk şehrinin veba ile yok olmaya yüz tutuşunu , kralın ölümünü görür … Sonunda bir gün Uruk artık tamamen yok olmak üzeriyken , şehrin ana kapısında bembeyaz elbiseleri içinde bir kadın belirir , karanlık ve kabusun çöktüğü ölümün kol gezdiği şehre girdiğinde herkes ona “ Nippukir” der yani Beyaz Kuğu , onu beyaz bir umudun temsilcisi olarak başrahibe seçerler … Ve bir zamanların yosması Liyotani , başrahibe Nippukir olarak , bilinen ilk destanının arka kapısında yaşanan pisliklerini döker tabletlerine son günlerinde …
"Yenilmemek ve unutulmamak için ölmem gerekiyor.
Gerçekleri yarınlara ancak bu yolla iletebilirim.
Bunu yapıyorum.
Yürümekten başka hiçbirşey bilmeyen tarihin bir molasında kadınlara ulaşmayı umuyorum.
Onların beni anlayabilecekleri molaya kadar beklemesini bilirim.
Kaç bin yıl olursa olsun... Beni anlayacak olanlar; kadınlar!...
Ey yazar, anlat onlara.
Onlara kadınların diliyle anlat."
Liyotani - Nippukir
 
Mitolojinin belki de ilk ve en büyük destanın arka sokaklarında dolanmak ve olayları bir de kadın bakış açısı ile okumak isterseniz , hem mitolojiye hem edebiyata meraklıysanız okumanızı sanırım kazancınız olacaktır .
Ayla Kutlu , kitabı gerçek bir destan şeklinde kaleme almış , her satırda kurgu bir roman değil , gerçek bir destan okuyor hissine kapıldığımı hissettim gerçekten . Bu kitabı okumaya meraklanırsanız , bence doğru anlamak ve algılamak için yani olay kurgusunu ve gelişimini anlamak adına önce mutlaka Gılgamış Destanını bir okumanızı öneririm . Bunun içinde bir başka büyük insan, büyük kadın , Muazzez İlmiye Çığ’ın kitabınıöneririm . Sonrasına her ne kadar bir kurgu kitap olsa da , kadının gözünden okuyacağınız bu destan size Gılgamış destanının da erkek gözüyle kurgulanmış olacağının aslında bir kanıtını sunmuş olacak kanaatimce …
Siduri bunun üzerine, "Ah Gilgames! Ele geçirmene imkân olmayan ölümsüzlügü bulmak için bu kadar sikintiya girmek ha! Yazik olmus sana! Tanrilar daha insanlari yarattigi zaman ölümü de onlara vermis. Yalniz insanlara mi? Her varligin bir olusumu bir de yok olusu var. Sen bilgin bir adamsin, bunlari bilmen gerek. Ey Gilgames! Bulamayacagin ölümsüzlügü aramak için kaybettigin zamana yazik olmus. Sana verilen bu yasamin tadini çikarmaya bak! Gece gündüz keyiflen. Her gününü üzüntüyle degil, sevinçli geçirmeye çalis. Ye, iç, çal, söyle, dans et, yikan, temizlen, güzel giysiler giy. Küçüklerin ellerinden tutarak, karini gögsüne bastirarak yasamina yasam kat. Bu iste insanligin kaderi" dedi. (GılgamışDestanı Kitabından )
Tozlu raflar arasında çıkıp bana Liyotani ile kendini tanıtmış olan Ayla Kutlu’ya saygı ve hürmetlerimi sunuyorum… Asıl ilgimi çekenin ve bu kitapta sevdiğim şeyin destansı dil ve harika kurgu olduğunun da altını çizerek …
Aylak Adam
2015 Haziran başı