Biraz önce sosyal medyada çok esprili bir paylaşım gördüm : " Bahçeli , oy kullanmak için gittiği sandık başkanından "Hayır" mühürü istedi " diyordu . Durumun vehametini açıklayan en güzel esrilerden biriydi belkide .
7 Haziran sabahı henüz yeni bir umuda fırsat vermeden başlatmışlardı bu seçimin startını hatırlayacağınız gibi .
Sonra dediler ki " Vebali ne olursa olsun , bu seçim sonuçlarının sonuç vermesini sağlamayacağız , vebali ne olursa olsun , süreci kilitleyip bir seçim daha yaptıracağız "
Vebali neler olduğunu bu arada gördük . En açık ve en görünenini herkes biliyor , 400 üzerinde vatandaş bir anda hortlayan, dörtbir yandan ağzından ateş saçan ejderha gibi gelen terör içerikli saldırılarda öldü , öldürüldü , şehit edildi vs . Kitlesel etki , korku , sindirme , sinirlendirme politikasının bir parçası olarak ...
Vebali ne olursa olsun tetiğe basılmıştı " Ya olacaktı , ya da olacak " !
Aklı selimler ise " Ne umuyorlar ki , halk uyandı , yine seçim olsa yine aynı tablo , ya sonra ? " diye klişe düşüncelerle avundular, aynı tabloyu hatta daha iyisini umdular ama sonunda fena yanıldılar !
Vebali ne olursa olsuncular durmadı devam etti . Bir de umutvar olanların , aklı selimlerin bilselerde kullanmadıkları ama onları çok iyi bildiği birşey daha vardı, o da " Bu ülkenin çoğunluğunu oluşturan kitlelerin duygu , his , düşünce yapıları ve algılarınının nasıl ve hangi yöntemlerle kolayca etkilenebileceği , ele geçirilebileceği " Yani sürü psikoljisi , korku imparatorluğu , cehaletin dayanılmaz cazibesi vb etkileri .
( Politikada sürü psikolojisi bir siyasi hareketi sadece popülerliğinden dolayı takip eden seçmenlerde görülmektedir. Bu gibi sebeplerle seçmenler kazanması muhtemel görülen adayları desteklerler... Bir gruptaki insanlar , gruptaki diğer üyelerle arasındaki ahengi koruyacak davranışlara yönelir. Ahengi korumak adına doğru bir karardan saparak başka kararları onaylayabilir. Bu yüzden ayrılığa düşmemek adına diğer üyelerin kabul ettiği bir şeyi kritik etmeden kabul eder. )
Ve vebali ne olursa olsuncular bu pek değerli ( !) kitle ( çeşitli psikolojilerin etkisindeki ) için senaryolarını kurguladılar , uyguladılar ve yemi oltaya bağlayıp attılar , gerisi aç balıkların zokayı yutmasıydı ki bu balıklar sürekli açtır , doyma hisleri sistemce yok edilmiş düzeyde aç ( kömür , makarna beleşçiliği sendromu diyelim biz buna ) . Kaç balık tutarlarsa kar kardır düşüncesi ile av başladı ve balıkların sayısını gördük , sonuç tüm beklentilerin üzerindeydi. Hatta tekne balıktan batacaktı neredeyse .
Vebali ne olursa olsuncular bunu uzun yıllardır ve üzerinde titizlikle düşünülmüş , nakış (!) gibi işlenmiş , çalışılmış , uğraş verilmiş bir planlama ile yaptılar ve bugüne getirdiler . Ayrıca bu vebalin ne olursa olsuncular yalnızca on küsür yılın geçmişinden gelmiyorlar , 20 yüzyılın ikinci yarısı ile bilikte bu ülkenin başına örmeye başladıkları örümcek ağları bugünlere kadar ulaştı , dolayısı ile bu durum öyle kolay başa çıkabilecek bir durum gibi de görünmüyor .
( Bireyin, gayesine uygun bir liderle, bir topluluk
içinde amaca uygun davranışları gerek bireysel gerek topluca icra etmesi
şeklinde tezahür eden, bir araya gelme’’ şekline de grup,
örgüt, cemaat, teşkilat psikolojisi denebilir. )
Tüm bunlara karşı , çok ama çokça , fedakarca ve yılmadan çalışma gerekiyor ki bu da bugün bu kafa yapısına sahip bir güruha karşı , Halen aklıselim kalmış , akıl mantık çerçevesinde analiz yapma becerisine sahip , nispeten yaşam kalitesi ve şartları yüksek , kültür ve eğimim düzeyleri yüksek , vicdanları olan , hatta biraz da tembelleşmiş , hatta biraz yılmış , kitleler için oldukça zor görünüyor . Hızlı bir aydınlanma , eğitim reformu , bilinç düzeyi yükselişi gibi ütopik çözümler yakın ufukta pek mümkün görünmüyor . ( İstisnalar da kaideyi bozmuyor , gördüğünüz üzere : Örneğin " Gezi Parkı" gerçeği vb. )
Bu ülkenin belirtilen zaman dilimleri ile beraber muhafazakar , dindar ve mutaasıp bir yapıda kitlelere dönüşümü başarılı ile gerçekleşmiş . Sayısal sonuçlarda bunu gösteriyor %65 'lik kemik bu kitlenin ülkenin geleceğinde önlerine sunulan yemek ve salınan korkular üzerinden yönetimini sürekli ve etkin kılıyor . Bu kitle A ve P partisi ayrımını umursamıyor , işine ve çıkarına en önemlisi aklına o an ne yatıyorsa ( Öyle bir akıl söz konusu değil de hangi yem sunuluyor ve o oltaya saldırıyorsa ) o yöne hiç düşünmeden , sorgulamadan , kayıtsız şartsız teslim oluyor ...
(1949’da yükselen Demokrat Parti çizgisine bir taviz olarak CHP 10 vilayette İmam Hatip kursları açtı. Demokrat Parti ise iktidara gelir gelmez, 1951’de, 7 ilde 7 yıllık İmam hatip okulları açtı. 1958’de bu okulların sayısı 19’a kadar ulaştı.1962’de bu sayı 26’ya yükseldi ve 1964’de Milli Eğitim Bakanlığına bağlı “Din Eğitimi Genel Müdürlüğü” kuruldu. 1969’da İmam Hatip okullarının sayısı 71 oldu. 12 Mart 1971 darbesi bu okulların orta bölümlerini kapattı.1993-1994 öğrenim yılına geldiğimizde ülkemizde toplam 398 adet İmam Hatip Lisesi vardı. Bugün İmam Hatip hariç sınavsız gidebileceğiniz lise kalmadı )
Bir fotoğraf çeklim gelin birlikte : Genç bir adanm fotoğrafı : Sokakta , otobüste , AVM'de ya da iş yerinizde bir ( çok ) genç görüyorsunuz . Dış görünüş , kullandığı alet edevat şahane ( Gates, Jobs, Zuckerberg donanımlı ) , görüntü çağdaş modern, sosyal ortamlara da çaplarına göre adapte olanları da var . Hazır cevap , çok bilmiş havası ve edasında . Amma iş beyindeki donanıma gelince çarpılıp kalıyorsunuz ! Biraz derine inince , adamın hiç okumadığını , yalnızca futbol sevdiğini başka bir spor da sevmediğini hatta tuttuğu takım dışında futbolu da aslında sevmediğini görüyorsunuz . Daha da önemlisi hiç spor yapmadığını , spor yapmanın yegane karşılığının " halı sahada top oynamak" olarak algılandığı gerçeği ile karşılaşıyorsunuz . Sporu dahi okumuyor ama bahis sayfalarının hepsinde aboneliği var, cep telefonundan " şak" diye bahisini yapıyor , elktrik faturasının parasını bahise yatırabiliyor , kısa yoldan yırtma peşinde . Sonra muhafazakar kafası ile yeri geldimi içkiye kumara haram diyenlerin en başında geliyor bu tip . Yerli pop dinliyor ya da acayip kalitesiz ucube müzikler . Sürekli tüketiyor , bir süre sonra herşeyden sıkılıyor . Her türlü üretim sıfır . Merdiven altı bir atolye de çalışmıyorsa ki , uzun süre tahamül etmesi zor çalışıp zaman kaybetmeye (!) . Rock , Jazz, Klasik müzik ise hak getire , sinema , tiyatro , müze mi o da ne ?
Bunlar , siyaset ve politikayı, hatta diğer pek çok şeyi de medya kanalarından onlara sunulduğu ve dayatıldığı şekliyle veya büyüklerinden ( baba, abi , dede, öğretmen , hoca , mahallenin en yakışlıklı abisi , reis vb) duydukları ve algıladıkları kendilerine ait olmayan düşünceler üzerinden kalıplaşmış şekilde biliyorlar , yani aslında pek birşey bilmeden . En çarpıcısı , bu şekilli, janti genç tek bildiği şekliyle takım tutan bir fanatik edası ile siyaset ve politikayı algılıyor ve içinde o şekliyle yer alıyor . Karşılığında da kendisi gibi olmayan herkesi ( yaygın profiline göre ) yani karşıtlarını , solcu , kominist , hain ,düşman gibi sıfatlarla kolayca yaftalayabiliyor , tıpkı rakip takım taraftarından nefret ettiği gibi - bu nefrette yeni bir olgu önceleri bu nefret de yoktu - . Bu arada yakıştırma yaptığı düşünce biçimlerinin hakkında gerçek bilgisi de yok tabi , sadece onları kendine uzak, korkutucu ve düşmanca diye biliyor , algılıyor , bilinçaltı onu yönetiyor , bunu sorgulamıyor , sorgulamak aklına gelmiyor . Korkuyor bundan !
( ... korku ile eğitilen bireylerin oluşturduğu toplum korku temelli eğitildiği için korku kültürel kimliğe dönüştürülür. kitle yönetim aracı olarak korku toplumdaki bilgisizlikten beslendikçe ilkesizlik ve getirdiği erdem yoksunluğuyla, olumsuzluklarla toplumda derin zihinsel, fiziksel,sosyal bozulmalara yol açar... korku kültürü araştırmayı,sorgulamayı önlediği için insana hizmet eden tüm alanlarda bilimsel gelişmenin en büyük düşmanıdır... )
Mesela traji-komik bir örnek verelim : Aşırı milliyetçi- faşizan çizgiye yakın bir kafa yapısında sahip bir Beşiktaşlı genci , içinde anarşi sembolü " A" olan çArşı tişörtünü gururla (!) taşırken ve maçlarda üzerindeyken parmaklarıyla kurt işareti yaparken görüp , dumur olursunuz , en fenası da gerçek çArşı ve çArşılılara büyük bir hakarettir bu gerçeklik . Saç uzatıp rockçu görünümlü benzer kafalı tipleri de çok gördüm geçmişte , biz özgürlük ve barış diye konuşurken , yan masada ki kızı kesip duran öküz örneğinde olduğu gibi ... )
(Sürüye uyan bu insanların ortak özellikleri arasında, çok kaygılı, düşük statüye sahip, başkalarının kendisini onaylamasına çok ihtiyaç duyan ve otoriter kişiliğe sahip olmaları yer alıyor. Ayrıca, bizimki gibi doğu kültürlerinde boyun eğme teşvik edilip, pozitif bir davranış olarak görüldüğü için, bu kültürden gelen insanlarda gruba uyma davranışı daha fazla görülüyor.)
Her neyse ortaya çıkan durumun analizi bana göre böyle bir şey . Aslında insanların durumları üzerinden olumsuz yorumlar yapmak istemem , her bireyin istendiğinde sonsuz bir gelişim ve aydınlanma şansı olduğunu yüzde yüz inanmaktayım . Ama , zafer sarhoşluğu içinde sokaklarda ne olup bittiğinin farkında olmadan dolanıp duran şu insanlara bakınca hiç tanıdık birilerini göremiyorum , bu bana kendi durumumu anlatıyor , analizimi de kendimce doğruluyor . Ciddi bir ayrışma içindeyiz , biribirimizden çok farklıyız, artık taraf olmuşuz, uyuşabilmemiz , anlaşıp , kaynaşıp , heleki saygı görmemiz pek mümkün de görünmüyor birbirimizden , en tehlikeli olan tarafı da bu .
( “Kendimi dahi anlamına gelen -de gibi hissediyorum. Diğerleriyle bitişik durduğum zaman huzursuzlanıyor, sırıtıyor, eğreti gibi oluyorum. Benim ayrı yazılmam lazım kimselerin yanına yakışmıyorum.” Ali Lidar )
Bir de daha önemlisi aradan zaman geçip katıldığımız veya tartıştığımız herhangi bir platform da ya da herhangi bir ortamda , yüksek sesle " O benim, Ben Onlardanım ... " diyen bu arkadaşlardan kimseyi göremiyorum . Bu çoğunluğun sürü ve kalabalık psikolojisi dışında kendini ifade etme ve ortya çıkmada ki buharlaşması da bir başka önemli durumu da ortaya çıkarıyor : Korku , kendine güven eksikliği , yaptığında emin olmama , içini dolduramama eksikliği , ezikliği ... ( Ama toplu olduklarında kurt sürüsü psikolojisi ile tam tersi oluyorlar , tehlikeli , saldırgan ...) .
" ... İnsanların topluluğa uymasının en büyük sebeplerinden birisi, yalnızlık korkusudur. Eğer zihnimiz korkularla dolu olmasaydı her zaman mantıklı ve berrak düşünmeye yönelirdik. Eğer kararlarımız tam olarak mantıklı temellerde değilse, gözümüz kapalı olarak diğerlerini takip etmeye yöneliriz. Çoğunluğa eşlik edenlerde, kollektif katılım ve çoğunlukçu kabullerin inançlara daha ağır basması söz konusudur. Bu davranış, çoğunluk düşüncesinin yanlış olduğu bilinse bile gerçekleştirilir... "
İşte en üzücü yan da bu : Bu tip ve kitle , sadece adı bir sistem olan yapı nedeniyle temsil ve seçme yetisi nedeniyle rahatça birilerinin geleceği üzerinde bir ağ örebiliyor . Bu da sistemin aslında ciddi şekilde sorgulanması gerektiği gerçeğini de ortaya çıkarıyor belki de ... Demokrasi herhalde bu değil ve olmamalı da ...
Uzatmaya gerek yok , Durum bu Bulutsuzluk Özlemi şarkısında olduğu gibi yapacağız " Ne olursa olsun , yaşamaya mecbursun\mecburuz " ve umutla geleceğe gülümseyip , her sabah doğan güneşin ,yüzleri , yürekleri i beyinleri de aydınlatması için çalışacağız ...
Wakan Tanka , Gökkuşağı Savaşçılarını bizim için gönderecektir elbet bu dünyaya (*)
Aylak Adam
Kasım 2015